21 Şubat 2008

Hasan Kaçan'ın "Gırgır" Hatırası!


Korku dağları bekler
Türkiye’de korku filmleri öyle ‘Diyar-ı Ecnebiyye’deki gibi iş yapmaz.

Başka memleketlerde ortalığı kasıp kavuran, gişe rekorları kıran bu nevi korku ve ürkü türleri, bu işin manyağı olan az miktar seyirciyi bir kenara koyacak olursak halk tarafından pek kaale alınmaz.

Hala işe ayıkamayan yerli rejisörler, ‘Türk korku filmi’ çekerek piyasaya arz eder, sonra da, ‘Ulan korku filminin feriştahını çektim. Niye bi Allah’ın kulu gelmedi?’ diye şaşkın şaşkın bakınır.

***

Peki niyçün böyle olmaktadır?

Korku filmleri niyçün bizim memleketimizde de gişe rekorları kıramamaktadır?

Muhterem abilerim ablalarım işin sırrı şudur;

Bizim milletimiz korkutulmayı sevmez.

Tırsıtılmaktan hiç hoşlaşmaz.

Bi de üstüne para verip seyretmeyi helbette hiç mi hiç istemez.

Benim naçizane tesbitim şudur;

Türk halkı korkutulmayı sevmez amma korkutmaya bayılır.

Bunun en ilkel biçimi, bir köşeye saklanıp, hedef kişi geçerken, aniden ortaya fırlayaraktan ‘Böööhhhh!’ diye bağırılanıdır.

Bu biçim hakikaten yaratıcılıktan, incelikten yoksun en ayıca, en hırtça yapılan korkutmadır.

O yüzdendir ki korkutulan kişi ‘Ulan senin sülaleni...’ diye korkutanın peşine düşüp, gebertene kadar kovalar.

İşyerinde ya da evde, helanın kapısında nöbet tutup, akabinde ‘Böööhhh!’ diye bağırarak, zaten daha önce ‘etmiş’ olanı bir daha altına ettirtmenin haddizatında hiç bir enterasanlığı yoktur.

Amma gelgelelim en kolay ve en masrafsız korkutma bu olduğu için tercih edilir.

***

80’li yıllarda ‘Gırgır’ ekibinin en fırlama elemanlarıyla, memleketimizin güzide tatil beldelerinden Çeşme’ye gittiydik.

Yolsuz olduğumuzdan naşi, o zamanlar yeni açılmış olan ‘Turban’ Otel’in (Türban’la karıştırmayalım lütfen.) plaj tarafındaki soyunma odalarında yatıyorduk.

Normal otelin on misli ucuzdu buralar.

Bi gün gene bu kabinlerden birinde yatarkene uyku tutmadı.

Gece mehtaba karşı, gittim sahile oturdum.

Denizin ‘hışır hışır’ dalga sesleri, gecenin mehtabına karışınca, böyle bi romantik duygular içinde daldım gittim uzaklara.

Sonra.

Aniden.

Denizde bir dalgalanma oldu, sular ‘harrşşşş!’ diye kabardı. Deryanın içinden yeşil, yosunlarla kaplı bir deniz canavarı çıktı, üstüme atlayıp gırtlağımı sıkmaya başladı. (Yalanım varsa şurdan şuraya yazmak nasib olmasın.)

Canavar yaratık, garip sesler çıkararak beni boğuyor, ben elinden kurtulmaya çabalıyordum.

Dilim tutulmuş, ‘Ehebe behebehe behebee...’ gibi sesler çıkarıyordum.

Akabinde mel’un yaratık kahkahalar atmaya başladı.

Sonra kahkahalar çoğaldı. Etraftan da gelmeye başladı.

Ulan bu yaratıktan bi sürü daha var ayvayı yedik’ diye düşünürken bi döndüm ki, bizim fırlama ‘Gırgır’ ekibi, karanlığın içinde, bana bakıp yerlerde tepiniyor.

Gülme krizine girmiş eşşekler. (Bak bugün bile nasıl sinirleniyorum.)

Arkadaş, İrfan Sayar nam isimli bir karikatürcü vardır bilen bilir.

Hani ‘Zihni Sinir’ var ya, onun çizeri.

Abicim, ben yatarken diğer ekip hiç üşenmeden, İrfan’ın vucüdünü naylonlara, poşetlere falan sarıyor, üstüne de yosunlarla, otlarla falan bi süsleme yapıyorlar.

İrfan’dan korkunç bir deniz yaratığı husule getiriyorlar.

Ben mel mel mehtaba dalmışken, İrfan, yani yaratık, ileriden denizin içine giriyor, suyun içinde sezdirmeden karşıma kadar gelip ‘Hogaaarkkkk!’ diye üstüme atlıyor, beni altıma kaçırtana kadar korkutuyor.

Meğer, bu iş gün içinde tezgahlanıyor, akşama kadar bana çaktırmadan bu mevzuya hazırlanılıyor.

Kendi çapında dev bir prodüksiyon nereden baksan.

Demem o ki, böyle bir korkutmaya şapka çıkarılır.

Zeka.
Fırlamalık.
Emek.
Vakit.
Masraf.

Öyle ‘Böööh!’ tarzı korkutmayla kıyas edilemeyecek bir kalite.

Ayakta alkışlanır bu korkutma. Eşşolubeşkulaklar siziii...

Fakat, diyorum ya, ‘Bu korku türünden hoşlaşan manyaklar var’ diye.

Ben de onlardan biriyim.

***
Amma, bir ‘korku’ manyağı olarak, ‘Şırıngalı sapık!’, ‘Taksiden kadın atan adam!’, ‘Kapılara Allah yazan canavar!’, ‘Türbanlı kardan adam!’ gibi son günlerin vizyon korkutmalarına uyuz kere uyuz oluyorum.

Bu ne yaaa?

Korku türü bu kadar mı ayağa düşürülür?

Bu kadar mı gülünç olunur?

Bu kadar mı zekadan yoksun olunur?

Bu kadar mı bayağı olunur?

Ahmak bir prodüksiyon.

Saloz bir kafa.

Hırtça bir buluş.

‘Hadi kork!’

Olur korkayım.

Başka?

***
Hadi beni geçin, ben doğru bir örnek diğilim.

Fekat, baştan söyledim bilader; Türk halkı korkutulmaktan hoşlaşmaz diye.

Olmuyor kardeşim.
Senin prodüksiyonunu yemiyor ‘sokaktaki adam’ dediğin.

Haaa, ‘Madem tırsmıyor, bari hela kapısına saklanıp ‘Böööhh!’ yapayım’ dersen sen bilirsin.

O zaman, ettiğin yere kadar kovalanmayı göze alacaksın.

21.02.2008

Alıntı:
STAR Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder