02 Kasım 2008

Georges Wolinski "Zenginleri Hedef Aldığım Karikatürler Çok Ses Getirdi”


“Zenginleri hedef aldığım karikatürler çok ses getirdi”

25. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen, ünlü Fransız karikatürist Georges Wolinski: “Zengin tabakayı hedef aldığım karikatürlerim çok ses getirdi. Kızlarıma güzel elbiseler, oyuncaklar almaya başladım. Birlikte tatillere çıktık”

Bu yıl 25’incisi düzenlenen Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması etkinlikleri için Türkiye’ye gelen dünyaca ünlü karikatür sanatçısı Georges Wolinski ile, kaldığı Armada Oteli’nde buluştuk. İstanbul pırıl pırıldı; Wolinski çok konuşkandı. “Bana lütfen Georges de” diye hatırlattı sürekli. Karikatürlerine dakikalarca güldük, dünya problemlerine boş verip tarçınlı ıhlamurlarımızı yudumladık.74 yaşında olmasına rağmen hâlâ sık sık seyahat eden, gördüğü her güzel kadına mutlaka iltifat eden; bunu da oldukça sakin, “cool”, kısık sesli yapan; “liyakat nişanı” sahibi sanatçıyla dostluk etmek çok zevkliydi.

Türkiye’ye sık geliyorsunuz; ne güzel, üç yıl önce sohbet etmiştik, şimdi bir daha karşılaştık.
Türkiye’ye beş kere gelmişimdir herhalde. İlk gelişim 20 sene önceydi; bir yarışmanın jüri başkanı olarak davet edilmiştim. Artık gide gele bir sürü dostum var burada. İstanbul’da dolaşmayı seviyorum. Dün hamama gittim kendi başıma; muhteşemdi. Ha, bir de şimdi jürilere arkadaş kontenjanından davet ediliyorum!

Bu senenin yarışması nasıldı? Heyecan verici eserler var mıydı?
Bu sene şahaneydi. Bazı parçalar beni bayağı güldürdü. Bu zor sanat. Düşünsene; fikir iyi olacak, çizim de iyi olacak. İkisi birbirini çok iyi tamamlayacak... Bunun ikisini birden bulmak kolay iş değil. Bir ülkeden iki, bilemedin üç tane adam gibi karikatür sanatçısı çıkar. Bazı ülkelerde, örneğin bazı huzurlu Kuzey Avrupa memleketlerinde hiç yoktur.

Peki Türkiye’de durum nasıl?
Hürriyet ve Milliyet’in karikatüristlerini çok beğeniyorum. Bir de Leman var tabii. Bir ülkenin tarihinde baskıcı yönetimler yaşanmışsa, o zaman gerçek anlamda karikatür sanatçısı da vardır.

“Gazetelerdeki işleri göre göre karikatür sanatçısı oldum”

Rejim fazla sıkı olursa bu defa da karikatürün tadı olmaz ama.
Tabii. Bir sanatçı arkadaşım Cezayir’den Fransa’ya taşınmak zorunda kaldı. Hep durumuyla dalga geçer, “Polis, devlet ve asker dışında her şeyi çizebilirim” derdi... E söyle bana, ne kalır geriye? Ben Sarkozy ile Carla’yı bile çizdim. Fransa bu konularda çok özgür bir ülke. Ayrıca Sarkozy de çok cesur ve komik bir cumhurbaşkanı. Carla çok güzel...

Tanıştınız mı? Ben Carla Bruni’yle iki kez röportaj yapmıştım...
Ne şanslısın! Ben maalesef tanışmadım. Jacques Chirac’la tanıştım, liyakat nişanımı, legion d’honneur’ümü onun elinden aldım.

Günlük basında karikatürün yeri nedir sizce?
Bu artık bir gelenek. Karikatürsüz gazete olmaz. Ben gazetelerdeki işleri göre göre karikatür sanatçısı oldum... Gelenek Fransa’da oldukça eski, Fransız Devrimi sonrasında 1800’lerde başlamış. Sonra 1900’lerde karikatür dergileri de yayımlanmaya başladı. Bir dergi vardı mesela: “L’assiette du beurre” (Tereyağı Tabağı)! Her sanatçı oraya çizmek isterdi o zamanlar.

Tamamen konuyu değiştirip sizin çocukluk yıllarınıza dönmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla hayatınızda çok iniş çıkış var.
Bilemeyeceğin kadar çok... 1934’te Tunus’ta doğdum. Babam Polonyalı, annem İtalyandı. Ben 2 yaşındayken babamı bir işçisi vurarak öldürdü.

Neden?
Tam yeni iş kanunları yürürlüğe giriyordu Tunus’ta. Yıl 1936. Babamın da demir doğrama atölyesi var. Yanında çalışan adamların birine “İşe gel” demiş, adam da “Gelmem” demiş. Herhalde babam gelmesi konusunda biraz ısrar edince, adam da tabancayı çekip babamı vurmuş. Babam oracıkta ölmüş.

“Gerçekten korkusuz karikatürleri askerdeyken çizmeye başladım”

Anneniz ve iki yaşındaki siz yapayalnız kaldınız...
Evet. Hem o da hastaydı, veremdi. O zamanların hastalığı... Tam savaş sırasında annem Fransa’ya, dağlardaki bir sanatoryuma gitti. Ben biraz anneannem ve dedemle Tunus’ta kaldım.

Anneniz iyileşti mi sonra?
Evet. Tekrar evlendi, bir kız kardeşim de oldu. Annem iki sene önce öldü. Neredeyse 90 yaşındaydı...

Siz çizmeye ne zaman başladınız?
Neden olduğunu bilmiyorum ama her zaman çizdim. Kendimi bildim bileli çizdim... Bazı çocuklara bak, sokaktan alamazsın, sürekli top peşinde koşar. Kimi müziksiz yapamaz; şarkı söyler, dans eder. Ben kitapları ve resim yapmayı sevdim her zaman... Annem Fransa’ya gittiğinde dedemlerde yalnız kalırken, sürekli kitap okudum. Victor Hugo, Mark Twain, Edgar Allan Poe’yu keşfettim. Daha birçok değerli yazarı da... Sonra sürekli Amerikan filmi seyredip hayal dünyasına dalardım... O zamanlar Amerika çok idealize edilirdi... Neyse, tüm bu karmaşık hayaller ve kitaplar arasında, aslında hiçbir zaman karikatür sanatçısı olabileceğimi hayal etmedim.

Neden? Halbuki şimdi bakıldığında en doğru hayalmiş karikatürist olmak...
Şöyle gerçek bir işim olsun istiyordum: Avukat, doktor, mimar... Ama ben hayalperestim ya, bir türlü dikkatimi bir tek noktada odaklayamıyorum... Fransa’ya geldim, önce annemle dağda küçük bir şehirde yaşadım. İlk kez karı orada gördüm... 20 yaşımda Paris’e geldiğimde mimar olmaya çalıştım. Parasız, pulsuzum ve daha da kötüsü hayalperestim! Üniversiteye girdim, ne yazık ki çok kötü bir öğrenciydim; ders çalışmak yerine bir kıza aşık oldum! Üç sene çıktık. O zaman “çıkmak” şimdiki gibi değil tabii. Üç sene boyunca sadece öpüşmüştük. Hayatı paylaşıyorduk, yanlış anlama. Beraber kayağa, tatile de gitmiştik, aynı yatakta da yatmıştık ama hiç o anlamda beraber olmadık.

Evlendiniz mi sonra?
Evet. Ailesi de sevdi beni, hiç sorun yoktu. Fakat bu sefer de beni yüzbaşı rütbesiyle orduya aldılar çünkü 28 ay süren Cezayir Savaşı başladı. Aslında gerçek anlamda korkusuz karikatürleri askerdeyken, Cezayir’de çizmeye başladım. Zamanın en ünlü dergisi Hara-Kiri’ye gittim, benim işlerimi bastılar. Şimdi bakıyorum da, tam 50 sene olmuş...

Karım kazada ölünce iki kız çocuğumla baş başa kaldık”

Bu arada çocuklarınız da olmuş muydu?
İlk kızım ben askerdeyken, ikinci kızım da savaş biter bitmez doğdu. 1966’da kızlarımızla beraber tatile gidiyorduk. Arabayı da karım kullanıyordu. “Önce sen kullan, yorulunca ben alırım” dedim. Yol uzun ya, ta güneye kadar gideceğiz... Korkunç bir kaza oldu, karım öldü. İki kızım ve ben kaldık. 5 ve 8 yaşlarındaki iki kız çocuğu ve ben...

Böyle bir durumla başa çıkmak ne kadar zor.
Çok.. 1966-1968 yılları arasında sadece bir duldum. Acılar içinde bir dul. Sonra yavaş yavaş 68’de sokağa çıkmaya başladım. Motorumla polis barikatlarını aşıp hikayenin göbeğine giriyordum. Güzel işler yapmaya başladım, hareketli karikatürlerim beğenildi. Hatta o zaman çok büyük bir işimi metroya astılar. Tam 30 bin frank vermişlerdi... Hiçbir zaman tanınmış olacağımı hayal edemezdim ama artık bir hayli tanınmaya başlamıştım. Kara mizah dalında ödül kazandım; zengin tabakayı hedef aldığım karikatürlerim çok ses getirdi. Kızlarıma güzel elbiseler, oyuncaklar almaya başladım. Birlikte gene tatillere gider olduk...

Kızlarınız sizinle mi kalmıştı?
Eşimin ailesinin maddi durumu gayet iyiydi, bana istersem kızlara bakabileceklerini söylediler. Ama çocuklarım olmasaydı sarhoş, şişman bir alkolik olurdum herhalde. Kızlarım yatağa girerken hep yanlarında oldum, uyandıklarında da hep onların görüş mesafelerindeydim. Başka kadınlar hayatınıza girmeye başladı mı?Kadınlar... Onlarsız olur mu? Kadınlar beni teselli ettiler... Ben seks takıntılı bir adamım gördüğün gibi, bu konuda saatlerce konuşabilirim ama inan bana bütün arkadaşlarım da böyleler! Neyse, sonra Journal du Dimanche’de çalışmaya başladım. Şimdiki eşimle de o zaman tanıştım. Yazardı; hâlâ da yazar. Çok güzel etekler giyen, çok sempatik bir kızdı. Evlendik, bir kızım daha oldu. 36 yıldır evliyiz. Üç kızımdan üç tane de torunum oldu; onların da hepsi kız!

Gerekirse krizden korkanları çizerim ama kriz konusunda kafa yormam!”

Şu anda birçok dergi ve gazete için çalışıyorsunuz yanılmıyorsam.
Bir sürü yere çalıştım ama uzun yıllardır Journal du Dimanche ve Paris Match’e çiziyorum. Tabii arada birçok başka yayın da oluyor. Sık sık Liberation’a da çiziyorum mesela.

Dünyanın pek de mutlu olmadığı bir zamandayız. Bu krizler ve savaşlarla belki de en iyi karikatürler ortaya çıkacak; ne dersiniz?
Bir sanatçı olarak her zaman anı iyi okumak lazım. Şu anda kriz bir konu, evet. Herkes krizin olacağını, büyüyeceğini söylüyor, bu konuda durmadan konuşuyorlar; benimse umrumda değil. Bir şey yaptığımı da zannetme, hiçbir önlem de almıyorum. Şirketlerin insan kaynakları bölümleri düşünsünler krizi... Ben karikatür yaparım ve gülerim; o kadar! Gerekirse krizden korkanları çizerim ama kriz konusunda kafa yormam!


Politik ve erotik karikatürler çizerek profesyonel oldu

Georges Wolinski 1934 yılında Tunus’ta dünyaya geldi. Paris’te mimarlık okurken üniversite eğitimini yarım bıraktı ve çocukluğundan beri ilgi duyduğu karikatüre yöneldi. Zamanın ünlü karikatür dergisi Hara-Kiri’ye politik ve erotik karikatürler çizerek profesyonel oldu. Hara-Kiri’nin bir Charles de Gaulle kapağı nedeniyle kapatılmasının ardından kurulan Charlie Hebdo’da devam etti. 1968 olayları sırasında çizdiği cesur karikatürlerle ün ve para kazandı. “Je Ne Veux Pas Mourir Idiot / Bir İdiot Olarak Ölmek İstemiyorum” ve “Pas Que la Politique Dans la Vie / Hayat Yalnızca Politikadan İbaret Değildir” serileri çok ses getirdi. Wolinski 40 yıldır birçok büyük dergi ve gazeteye çiziyor; dünyanın birçok ülkesindeki karikatür yarışmalarında jüri üyesi olarak görev yapıyor. Paris’te yaşıyor.

Fatih Türkmenoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder