13 Nisan 2008

Can Dündar'dan Yiğit Özgür Yazısı!



2000’ler kuşağının espri anlayışının simgesi: Yiğit Özgür
Dillerde gezen karikatür skeçleri

Son birkaç yıldır Yiğit Özgür adı sadece karikatür dergilerini değil, üniversite kantinlerini, internet muhabbetlerini, arkadaş sohbetlerini de sallıyor.Çizdiklerini herkes birbirine gönderiyor. Karikatür anlatılır mı; Yiğit’inkiler anlatılıyor. Fanatikleri, onun cömertçe kullandığı konuşma balonlarındaki diyalogları fıkra gibi birbirine anlatıyor. Espriler kulaktan kulağa yayılıyor; gençlerin deyimiyle “kafadan koparıyor, yarıyor”.Kısaca mizah dünyasında, bu pos bıyıklı, uzun saçlı, yakışıklı karikatüristin rüzgarı esiyor.

“Anormal komik”
Onun Penguen’de başlayıp Uykusuz’a transfer olan köşesinin hastalarından biriyim ben de... Dergi gelir gelmez onun sayfasını açıp oğlumla birlikte ve yüksek sesle okuyarak gülme gibi bir alışkanlık sahibiyim.
İki kuşağa aynı tadı verebilmesi de ayrı maharet olsa gerek.
Aslına bakarsanız Gırgır’la, Fırt’la yetişmiş, hatta son döneminde Akbaba’yı bile ucundan yakalamış bizim kuşak apolitik, absürt esprilere yüz vermez pek. Mizahta “sosyal içerik” ararız. O yüzden Leman’ın çizgisine daha yakınızdır.
Ama yeni kuşağın gülme standardını yansıtan Yiğit Özgür’ün hakikaten alışılmadık bir mizah anlayışı var.
Bazıları o tarza ısınamıyor; Özgür’ün “skeç” diye tanımladığı, Nasrettin Hoca fıkrası gibi “anlatılan” esprilerini ifadesiz bir yüzle karşılıyor.
Oysa onun sade çizgilerinde kişilik bulan tiplemelerde, o tiplerin yanlış anladığı kelimeler üzerine kurulan esprilerde, bazen büyütülmüş bold harflerle tükürükler saçarak yapıştırılan küfürlerde, çoğumuza “anormal komik” gelen bir sıcaklık var.
Ayrıca sıkça çizdiği kışla, cami, yobaz, deli karikatürlerinde, otoriteyi, sahte inanç ve saçma değerler sistemini silkeleyen bir boyut da var.

Muzır tilkiler
Günümüzde bu kadar popüler olmasından kişisel bir haz duyduğumu da eklemeden geçemeyeceğim. Çünkü bu başarı çizgisini erken sezenlerden biriyim.
2002 sonunda Penguen dergisi çıktı. Yiğit Özgür’ün kitabı henüz yayımlanmamıştı ama Penguen’deki tarzıyla kendini fark ettirmişti.
Beyninde muzır tilkiler dolanır gibiydi.
2003’ün eylül ayında Milliyet için Popüler Kültür ekini çıkardığımızda karikatüre de bir köşe ayırmak istemiştik.Aklımda tek bir isim vardı: Yiğit Özgür.

Popüler Kültür’de
Kendisini tanımıyordum ama karikatürlerini biliyordum.
1977 doğumluydu. Hacettepe Üniversitesi Grafik Bölümü’nü bitirmiş, sonra karikatür çizebilmek için İstanbul’a gitmişti. Bir buçuk yıl kadar Leman’da çizmiş, mutlu olmayınca bırakmış, Penguen çıkınca da bir daha denemeye karar vermişti.
Aradım. Birkaç iltifat cümlesinden sonra niyetimi açıkladım.
“Acaba Milliyet Popüler Kültür’e çizer mi”ydi?
Soğukkanlıydı. Büyük heyecan göstermedi; ilke olarak olabileceğini söyledi.
Yalnız onu ikna etmem yetmiyordu; gazete yönetimini de ikna etmem gerekiyordu; Yiğit Özgür ismi onlar için tanıdık değildi henüz... Rica ettim:
“Acaba bizim için bir örnek çizer mi”ydi?

“Yatsın Muammer!”
Bunu da kabul etti ve Popüler Kültür için çizdiği ilk karikatürü gönderdi. “İltifat” başlıklı bir seri karikatürdü:
Çay bahçesinde yan yana masalarda oturan iki çift... Bir adam, sevgilisinin kulağına romantik sözler fısıldıyor. Diğer masadaki kadın bunları duyup hanzo sevgilisinden benzer iltifatlar istiyor. Adam bir süre düşünüp şöyle diyor:
“Sende acaip Fenerli tipi var.”
“Ay iltifat mı bu şimdi?”
“Öyle deme Ayşen. Mazimizde bir tarih yatar.”
“Yatsın Muammer. Ben gidiyorum."
Karikatürü o zamanki Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Y. Yılmaz’a götürdüm. O da çok beğendi.
Anlaştık.
Ve Yiğit Özgür bizim gazetede düzenli çizmeye başladı. Ardından karikatürlerini derlediği kitabı çıktı.
Bu arada Penguen’de devam ediyor, fanatikleri artıyor, kendisi gibi espri yapmaya, çizmeye çabalayan yeni karikatüristler ortaya çıkıyordu.

2000’ler kuşağının temsilcisi
Ne yazık ki Popüler Kültür dokuz ay sonra kapandı. Yiğit Özgür de Milliyet hafta sonu eklerine transfer oldu. O arada Penguen’den ayrılıp Uykusuz’u kurdu. Birçok izleyicisi, sırf onun için dergi değiştirdi.
Bir süre sonra Milliyet Pazar’da yeniden buluştuk.
Şimdi birkaç sayfa arayla yazıp çiziyoruz; arada ödül törenlerinde karşılaşıyoruz.İnternette adını ararsanız, yüzlerce karikatürünün, esprisinin gezindiğini göreceksiniz.Fanatiklerine herhangi bir karikatürünün ilk konuşma balonunu hatırlatın yeter; devamını onlar getirecektir.Yakında yeni kitaplar ve belki senaryolarla gelecek; eminim.
Kimileri esprilerini “manasız” bulsa da, bu aralar tekrara düştüğünü söyleyenler olsa da, biraz Cem Yılmaz gibi 2000’ler kuşağının “mesaj kaygısız”, absürt espri anlayışının temsilcisi o.
Hem de en iyilerinden biri.

Özgür espriler

Karikatür yazılır mı? Anlatıldığına göre niye yazılmasın. Yiğit Özgür karikatürleriyle bir deneme yapalım, bakalım güldürüyor mu?

“Anne? Sen misin?”
Çocuk, çalan telefonu açar:
-Aloo!
-Anneni mi daha çok seviyosun babanı mı?
-Kimsiniz?
-Anneni mi daha çok seviyosun, babanı mı?
-Anne sen misin?
(Telefon kapanır) Çat! Dıııt dıııt dıııt...

Lopezlerin cenifır
-Oğlum gel inat etme, seni Katıkoğullarının Hanife ile evlendirelim.
-Hayır!
-Kumruların Emine’yi ister misin?
-İstemem!
-Sen söyle, hangisini istiyorsun?
-Lopezlerin Cenifır!

Komşunun suyu
-Meraba! Ben alt komşunuzum. “Sularınız akıyor mu” diye sorcaktım.
-Hayır akmıyor. Niye sordunuz?
-Bizde gürül gürül...
-Gıcık mısınız?
-Sanırım.-Yürü git!!
-Bir duş alır yatarım heralde...
-Defol!!

İniş izni
Kule: “Meraba, iniş izni lazım mı?”
Uçak: “Yok birader, sağol.”
-Vermiyorum zaten.-
Eee? Ne soruyon?
-Şşş! Tamam yürü git yoluna...
-Allah Allaaah!
-Lan yürü! İndiğini görmiyim.

Rıza Usta TV programında
Sunucu: “Rıza Usta bugün bize kabak dolması yapacak. Evet, seni dinliyoruz Rıza Usta!”
Rıza Usta: “Ne kabaklar gördüm içlerinde kıyma yok, ne kıymalar gördüm, üstlerinde kabak yok.”
-Lan yedin di mi hepsini?
-Üstüme gelmeyin...

Slip don
-İyi günler! Ben b tipi likit fon mu alayım, a tipi slip don mu alayım?
-Pardon?-
Hadi onu geç... Repo mu yapayım, kaka mı yapayım?
-Kaka mı?
-Evet çabuk söyleyin ucundan baş verdi.
-Ay noluyo?
-Çok geç... A tipi slip don alabilir miyim?

Röntgen parası
Bir doktor, muayenehanesinde röntgen incelemektedir:
Doktor: “Hımm... Hevesiniz kursağınızda kalmış.”
Hasta: “Evet. Denkleştiremedik röntgen parasını...”
-Bunu kim yaptı?
-Dayıoğlu pavır poirtde çizdi.

İlhan İrem n’oldu?
-Alo! Kuntik Döner mi? Bizim bi tavuk şiş, bi kola vardı n’oldu?
Telefondaki adam:
-Yav o diil de... Bi İlhan İrem vardı hani... O nooldu?
-Ne bileyim lan?
-Tavuk şişi biliyosun ama!
-Hasta mısın kardeşim?
-Yav kusura bakmayın. Adresinizi kaybetmişiz, arkadaşlar yerinizi tespit edicek de; sizi telefonda tutmaya çalışıyorum.

Antin kuntin
-Oğlumun nesi var doktor?
-Oniki parmak bağırsağında iltihap var.
-Aman doktor. Biz nerden buluruz o kadar parmağı?
-Yanlış anladınız. Antibiyotikle tedavi edeceğiz.
-Bravo... Fakiriz diye antin kuntinle tedavi edin bizi...
-Antibiyotik diyorum!
-Kes! Yeterince dinledim.
-Eeh, yürü git be adam!!
-O parmakları bulacağım doktor! Ne pahasına olursa olsun...

Kayıp hasta
-Üzgünüz hastanızı kaybettik.
-Ühü ühü... Görebilir miyim?
-Kaybettik dedik ya, bulamıyoruz.

Soğan parası
Adam: “Paranın alabileceği en güzel hediyeyi alacağım sana...”
Kadın: “Paramın olduğunu nerden çıkardın?”
-Aaa... Vardı?
-Soğan aldık ya geri zekalı.
-Sinirlenince çok fakir oluyorsun.

Can Dündar
Milliyet Pazar
13 Nisan 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder