06 Ekim 2008

"Müslüman Mizah Yapamaz mı?.."

Müslüman Mizah Yapamaz mı?..

“Sizi ne eğlendirir?” Bu soruya, dindar olarak bilinen tanınmış kişilerle yapılan röportajlarda sıklıkla rastlanabilir. Müslüman eğlenmeyi bilmez, şakadan anlamaz mı? Bir Müslüman niye satranç oynamasın, kayak kaymasın, fıkra anlatmasın, espri yapmasın, İspanyol müziğinden hoşlanmasın...

Hoşlandığım bir uğraşıdan söz ederken, ‘keyif alırım’ demek istemiyorum, çok yaygın olarak kullanılırken fazlasıyla biçimsizleşen bir kavrama dönüştüğü için, ‘keyif” kelimesi. Bu anlamda ‘keyif alma’, ‘keşfetme’ye karşı bir biçimlenmeye kaynak oluyormuş gibi geliyor bana. Etrafımızda olup bitenler bizi kolaylıkla hüzne sürükleyebilir. Melankoliye kapılmaya yatkın da olabiliriz. Bütün bunlar, mağlubiyet duygusuyla dolup taştığımız anlamına da gelmez. “Zafer, hak yolda olmanın ta kendisidir,” diyordu, Ali Şeriati, Yalnızlık Sözleri’nde.

Hakikatlerden kaçarak kendine sırça bir köşk kurma sektörüne dönüştü magazinleşen basın âleminde, “keyif alma” yolları...

İsmet Özel, “Surat asmak hakkımız,” demişti, 80’li yıllarda. Bu yargı, Necip Fazıl’ın dindar kişiliklere yönelik olarak kurduğu “Öz yurdunda paryasın” şeklindeki mısraıyla bütünleşiyor bir bakıma. Dînî düşünce büyük ölçüde iyimser bir bakışa sahiptir; “başkası cehennemdir” yargısını onaylamaz, en azından. Gelgelelim Türkiye’de Müslümanlar uzun yıllar boyunca “öz yurdunda parya” olma hissiyatının yol açtığı bir hüznü yansıttılar eserlerinde. Orhan Gencebay dinlemeyi sevdiler, daha kulakları Batı’ya açık olanları Pink Floyd, Metalika dinlediler... Dindar kişi ülkemizde gülebilen, neşelenebilen biri olarak değil de karikatürize edilen bir kişilik olarak görüldü, tanındı. El Greco tasvirlerinin tam tersi, hazcı ve riyakâr bir dindar tiplemesi geliştiren Turhan Selçuk karikatürlerini hatırlayınca, bunun o kadar da yersiz olmadığını farkederiz.

Şu var ki biriken (nitelikli) hüznün yan ürünü gibidir ironi ve ironik bir dil de kaliteli bir mizah için büyük bir katkıdır. “Suratımızı da asarız, mizahımızı da yaparız.” Cafcaf, bu iddiaya sahip çıkan bir dergi. İki yıl kadar önce, Asım Gültekin’in editörlüğünde, yirmiye yakın sayıda çıkarak, mizah alanında bir yazarlar çizerler grubu oluşturmayı başardı.

Yıllardır mizah dergilerini dikkatle izlediğimi söyleyemem. Çocukken Gırgır okurdum. Dilimize Gırgır’dan birçok deyiş kaldı kardeşlerimle. Kendi aramızda hâlâ kullanırız.

Cafcaf’ta bir Karton Piyer var ki Gerçek Hayat dergisinde yazdığı yıllarda yazılarını kaçırmamaya çalışırdım. Kaç yıl geçti, ortalıkta yoktu Karton Piyer. Başlı başına bir mizah ekolüydü bence, buluşlarıyla, üslubuyla, gezindiği konularla. Neyse ki Cafcaf çıktı da Karton Piyer’i yeniden okuma imkânına kavuştuk. Ankara yıllarından, Aylık Dergi’den bir dostun ismini de görüyorum dergide; tabii görmekle kalmıyor, okuyorum da: Hicabi Kırlangıç. Kenar Yazıları’yla, Halil Kaleli, Figan-ı Lügati’t Türk’ten Seçmeler bölümüyle ise Ömer Faruk Dönmez, dil bilgisini mizahla buluşturuyor.. Ayrıca Volkan Akmeşe, Turgut Yılmaz, Yasir Buğra Eryılmaz, Betül Zarifoğlu, Gülsüm Kavuncu gibi sayısız genç çizer, yazar...

Cafcaf, mizahı ciddiye aldığını etkinlikleriyle de gösteriyor. Geçen sene bir cumartesi günü akşamı Yazarlar Birliği’nin Çemberlitaş’taki merkezinde Cafcaf dergisinin Filistinli karikatür sanatçısı Naci el-Ali’yi anma toplantısı vardı. Naci el-Ali, kırk bin karikatüründe yer verdiği çocuk kahramanı Hanzala ile tanınıyor. Hanzala, yetişkinlerin bile bakmaya dayanamayacağı sahnelerin tanığı olduğu için belki de, hep çocuk kalmaya yazgılı bir karikatür kişisi. Hanzala asıl görülmesi gerekene, gözden kaçırılmak istenene yoğunlaşan bir bilinci temsil ediyormuş gibi geliyor bana.

Cafcaf’ta da aynı duyarlılığı görüyor, buluyorum. Gülüşün içindeki ince alay, okuyucuyu başka bir iklime çağıran bir dilin egemen okuma biçimlerince bastırılmış boyutu, hayatını sürdürebilecek bir zemin arıyor. Asım Gültekin yönetiminde 30 çizer, 17 aydır bu dergi için çaba gösterdi. Bu çabanın bir sonucu, Mizah Derneği’nin kurulması.
Cafcaf bir patrona, şartlı sermayeye dayanmak istemiyor. Mizahtan anlayan okuyucusuyla var olmak istiyor, bu haftalık çıkışında. Hedeflenen 40 bin tiraj... Bunun imkânsız olmadığını kanıtlayan gazeteler, dergiler yok mu?.. Ben Taraf’ta yazmaya başladığımda, ‘bu gazete batar, sakın yazma’ diye uyaranlar olmuştu.

Dergi ekim ayından itibaren haftalık olarak çıkacak.

Yolun açık olsun Cafcaf, diyorum...

Bilgi için http://www.cafcafdergisi.net/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Cihan Aktaş
aktascihan@gmail.com

Kaynak:
Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder