Çizgileriyle hep 12'den vuruyor
Yeni Asya Gazetesi karikatüristi İbrahim Özdabak, hergün okurlarının karşısına yeni bir konu ve çizgi ile çıkıyor ve okurlarının adeta gönüllerini fethediyor. Onları yüreklerinin en derin ve narin yerlerinden vuruyor. Sayfalarca okunması gereken yazıları bir kalem hareketiyle kağıda yansıtıyor, o. Peki İbrahim Özdabak kimdir? Nasıl biridir? Esasen çok fazla röportaj vermeyi ve konuşmayı seven biri değil, İbrahim Özdabak.
Cafesiyaset.com'a özel röportaj veren Özdabak sorularımızı şu şekilde cevapladı:
Çizmeye ne zaman başladınız?
Çizgi dünyasında arayışlarım 1970’li yıllara kadar dayanır. O yıllar, yeni nesil genç karikatüristlerin bazı mizah dergileri etrafında toplandığı yıllardı. Liseye yeni başlamıştım. Sürekli resim ve karikatür çiziyordum. Bir yandan da mizah ustalarının eserlerini takip etmeye çalışıyordum. Resim öğretmenimiz sürekli benimle ilgileniyor ve bazı imkânlar tanıyordu. Bu durum resim öğretmeni olma arzusu uyandırdı ve 1974 yılında İstanbul Atatürk Egitim Enstitüsü Resim bölümünü kazanarak yüksek öğrenimime başladım. 1975 yılından itibaren çizgilerim vinyet, desen, karikatür olarak Köprü dergisi, Büyük gazete ve Yeni Asya’da tek-tük yayınlanmaya başladı. Mezun olunca öğretmenliğe başladım. Basın dünyasında çalışma arzusunu hep muhafaza ettim. 1980 yılında Can Kardeş çocuk dergisinin yayın hayatına atılması vesilesiyle basın hayatım başlamış oldu. 1982 yılından itibaren de Yeni Asya gazetesi’nin birinci sayfasında karikatürler çizmeye başladım.
Çizgileriniz hayatın içinden. Aynı zamanda çalışmalarınızda ideolojik keskinlik de mevcut. Ama hepsinden önemlisi özgürlükçü… Özgürlük deyince ne anlıyorsunuz?
Her gün okuyucuyla karşı karşıya olmak, yıllar içerisinde bir istikamet çizgisi kazandırıyor. Halkın gündemini yakalamaya çalışıyorsunuz. Belli bir seviyeyi korumak için ideolojik keskinliğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Karikatüre ilk başladığım yıllarda, 1940’lı yılların Cemal Nadir’li Akbaba ciltlerini, Ramiz’li mizah dergilerini kütüphanelerde tek tek incelerdim. Olgun ve seviyeli bir mizah anlayışı vardı. Aynı zamanda ideolojikti. Onların devri bitince pespaye bir mizah anlayışı gençlerin zihnini darmadağın edip, nefsin esaretine hapsetmeye başladı. İşte, tam bu noktada, özgürlükçü anlayışımı ifade etmem gerekirse, “Ne kendine, ne başkasına zararı dokunmamak” sınırlarıyla özgürlük, insanlığın en tabiî hakkıdır. Bu hakkı elinden almak istenilen toplulukların mücadelesi ise, desteklenmelidir. İnsanlığın gelişimi fıtrata uygun özgürlük anlayışına bağlıdır.
Çizerken ilhamı nereden nasıl alıyorsunuz? Bir karikatürü çizmek ne kadar vaktinizi alıyor?
Bir karikatürün esprisi için günün her dakikasını düşünme ve araştırma faaliyeti içerisinde olmak gerekiyor. Haberleri takip etmek gerekiyor. Halkın gündemini gözlemlemek gerekiyor. Diğer çizerleri takip etmek gerekiyor. Bütün bunların yanı sıra, benim gibi gazete yazıişleri ortamında bulunmanın büyük faydası oluyor. Ertesi günün haberlerinin şekillendiği toplantıya katılmak, oradaki yorumları izlemek zihninizi iyice hazırlıyor. Gerisi artık ilhamın gelmesine bağlı. Çoğu kez ilham bir anda kafanızda çakıyor. Bazen espri tavsiye edenler oluyor. Onların isimleri imzaya ekliyorum. Eğer sayfada da yer ayrılmışsa ve ben çizecek bir şey bulamamışsam panik başlıyor. O zaman harc-ı âlem bir şeyler yapmak durumunda kalıyorum. Hiç bir espri bulamadan karalamaya başladığım zamanlar oluyor. İlerleyen dakikalarda netleşiyor. Her şey saat 13 ve15 saatleri arasında bitmek zorunda. Günlük gazetede çizmenin böyle sıkıntıları oluyor. Bir nevi zamanla yarışıyorsun.
Karikatürleriniz içerik olarak Salih Memecan'ı hatırlatıyor. Memecan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Salih Memecan’ı çizmeye başladığı ilk yıllardan beri takip ediyorum. Nasrettin Hoca’dan sonra bu milletin başına gelmiş güzel insanlardan biri. Güldürüyor, düşündürüyor. Mizah ustalarının toplumsal problemleri atlatmada çok büyük roller üstlendiğini düşünüyorum. Yasakçı dönemlerde mizah güçlenir. Çizgi vasıtasıyla gönderilen şifreli mesajlar baskıcı yönetimlerin korkulu rüyasıdır.
Günümüzde belli başlı karikatüristleri değerlendirirseniz neler söylemek istersiniz?
Demokratik bir duruş sergileyen karikatüristlere her zaman saygı duymuşumdur. İnsanlık sürekli arayış içerisindedir. Varmak istediği nokta ise insan hak ve hürriyetlerinin mükemmelliğe ulaşmasıdır. Fıtrata uygun olan budur. Topluma mesaj veren sanatçılar fıtrattan taraf olmalılar. Böylece daha kalıcı ve olurlar ve geniş kitlelerçe benimsenirler. Sevilen ve kitlesi olan karikatürist bence iyi bir karikatüristtir. Kimilerine göre yanlış tarafta durabilir, ama hakkaniyet ölçülerine riayet ediyorsa saygı duyulmayı hakeder.
Sizce karikatüre/karikatüriste Türkiye'de yeteri kadar değer veriliyor mu?
Aslında karikatürün çok yaygın olması lâzım diye düşünüyor insan. Bir kaç saniye içerisinde hem bilgileniyorsunuz, hem tebessüm ediyorsunuz, hem de düşüncelere dalıyorsunuz. Tam da vakti, çok değerli günümüz insanı için vazgeçilmez bir sanat dalı diye düşünüyorum. Ama aslında öyle mi? Hakettiği kadar yoğun ilgi görüyor mu? Bu sorunun cevabı ‘Hayır’dır. Maalesef, diğer sanat dallarında olduğu gibi, bunda da halka inilmemiş. Dayatmacı zihniyetler tarafında halkı kolayca yönetme aracı olarak kullanılmıştır. Halk da kendisine yabancı olan sanata karşı ilgisiz kalmıştır. Gazete tirajlarımız ortadadır. Hele karikatür okuma-anlama oranı bir hayli düşüktür. Hal böyle olunca, yeterli bir değere kavuştuğu düşünülmez.
Okurlardan ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Olumsuz sayılabilecek önemli bir tepki almadım. Bazen anlamadıkları yolunda şikâyetler oluyor. Genelde ise, bir memnuniyet gösteriyorlar. Çizdiğim bir espriye atıfta bulunarak “Vay demek öyle ha!” diyenler oluyor..
Karikatüre meraklı olanlara tavsiyeleriniz neler?
Karikatür çizmek isteyen gençlere, önce resim eğitimi almalarını, sonra stilize ve abartılı çizimlere geçmelerini önerebilirim. Taklit ederek daha kolay yapabilirim diye düşünülebilinir. Ama bu sağlıksız sonuçlar doğurur. Başkasının gölgesinden istifade etmek gibidir. Araç, gereç, karikatürün dili gibi teknik konular gözlemle, kurslarla öğrenilebilinir, ama içindeki espri yeteneğini kendin bulup çıkartman gerekiyor. O zaman eşyalar, olaylar, insanlar hayalinde binbir kılığa girip çıkıyor. Bir yerde tam gözünün önüne bir kompozisyon gelir “İşte tamam!” diyerek gözlerin parlar… Bunu bir hayat tarzı olarak benimseyip sürekli bunu yaşayanlar mutlaka başarırlar.
Alıntı:
Cafe Siyaset
Yeni Asya Gazetesi karikatüristi İbrahim Özdabak, hergün okurlarının karşısına yeni bir konu ve çizgi ile çıkıyor ve okurlarının adeta gönüllerini fethediyor. Onları yüreklerinin en derin ve narin yerlerinden vuruyor. Sayfalarca okunması gereken yazıları bir kalem hareketiyle kağıda yansıtıyor, o. Peki İbrahim Özdabak kimdir? Nasıl biridir? Esasen çok fazla röportaj vermeyi ve konuşmayı seven biri değil, İbrahim Özdabak.
Cafesiyaset.com'a özel röportaj veren Özdabak sorularımızı şu şekilde cevapladı:
Çizmeye ne zaman başladınız?
Çizgi dünyasında arayışlarım 1970’li yıllara kadar dayanır. O yıllar, yeni nesil genç karikatüristlerin bazı mizah dergileri etrafında toplandığı yıllardı. Liseye yeni başlamıştım. Sürekli resim ve karikatür çiziyordum. Bir yandan da mizah ustalarının eserlerini takip etmeye çalışıyordum. Resim öğretmenimiz sürekli benimle ilgileniyor ve bazı imkânlar tanıyordu. Bu durum resim öğretmeni olma arzusu uyandırdı ve 1974 yılında İstanbul Atatürk Egitim Enstitüsü Resim bölümünü kazanarak yüksek öğrenimime başladım. 1975 yılından itibaren çizgilerim vinyet, desen, karikatür olarak Köprü dergisi, Büyük gazete ve Yeni Asya’da tek-tük yayınlanmaya başladı. Mezun olunca öğretmenliğe başladım. Basın dünyasında çalışma arzusunu hep muhafaza ettim. 1980 yılında Can Kardeş çocuk dergisinin yayın hayatına atılması vesilesiyle basın hayatım başlamış oldu. 1982 yılından itibaren de Yeni Asya gazetesi’nin birinci sayfasında karikatürler çizmeye başladım.
Çizgileriniz hayatın içinden. Aynı zamanda çalışmalarınızda ideolojik keskinlik de mevcut. Ama hepsinden önemlisi özgürlükçü… Özgürlük deyince ne anlıyorsunuz?
Her gün okuyucuyla karşı karşıya olmak, yıllar içerisinde bir istikamet çizgisi kazandırıyor. Halkın gündemini yakalamaya çalışıyorsunuz. Belli bir seviyeyi korumak için ideolojik keskinliğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Karikatüre ilk başladığım yıllarda, 1940’lı yılların Cemal Nadir’li Akbaba ciltlerini, Ramiz’li mizah dergilerini kütüphanelerde tek tek incelerdim. Olgun ve seviyeli bir mizah anlayışı vardı. Aynı zamanda ideolojikti. Onların devri bitince pespaye bir mizah anlayışı gençlerin zihnini darmadağın edip, nefsin esaretine hapsetmeye başladı. İşte, tam bu noktada, özgürlükçü anlayışımı ifade etmem gerekirse, “Ne kendine, ne başkasına zararı dokunmamak” sınırlarıyla özgürlük, insanlığın en tabiî hakkıdır. Bu hakkı elinden almak istenilen toplulukların mücadelesi ise, desteklenmelidir. İnsanlığın gelişimi fıtrata uygun özgürlük anlayışına bağlıdır.
Çizerken ilhamı nereden nasıl alıyorsunuz? Bir karikatürü çizmek ne kadar vaktinizi alıyor?
Bir karikatürün esprisi için günün her dakikasını düşünme ve araştırma faaliyeti içerisinde olmak gerekiyor. Haberleri takip etmek gerekiyor. Halkın gündemini gözlemlemek gerekiyor. Diğer çizerleri takip etmek gerekiyor. Bütün bunların yanı sıra, benim gibi gazete yazıişleri ortamında bulunmanın büyük faydası oluyor. Ertesi günün haberlerinin şekillendiği toplantıya katılmak, oradaki yorumları izlemek zihninizi iyice hazırlıyor. Gerisi artık ilhamın gelmesine bağlı. Çoğu kez ilham bir anda kafanızda çakıyor. Bazen espri tavsiye edenler oluyor. Onların isimleri imzaya ekliyorum. Eğer sayfada da yer ayrılmışsa ve ben çizecek bir şey bulamamışsam panik başlıyor. O zaman harc-ı âlem bir şeyler yapmak durumunda kalıyorum. Hiç bir espri bulamadan karalamaya başladığım zamanlar oluyor. İlerleyen dakikalarda netleşiyor. Her şey saat 13 ve15 saatleri arasında bitmek zorunda. Günlük gazetede çizmenin böyle sıkıntıları oluyor. Bir nevi zamanla yarışıyorsun.
Karikatürleriniz içerik olarak Salih Memecan'ı hatırlatıyor. Memecan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Salih Memecan’ı çizmeye başladığı ilk yıllardan beri takip ediyorum. Nasrettin Hoca’dan sonra bu milletin başına gelmiş güzel insanlardan biri. Güldürüyor, düşündürüyor. Mizah ustalarının toplumsal problemleri atlatmada çok büyük roller üstlendiğini düşünüyorum. Yasakçı dönemlerde mizah güçlenir. Çizgi vasıtasıyla gönderilen şifreli mesajlar baskıcı yönetimlerin korkulu rüyasıdır.
Günümüzde belli başlı karikatüristleri değerlendirirseniz neler söylemek istersiniz?
Demokratik bir duruş sergileyen karikatüristlere her zaman saygı duymuşumdur. İnsanlık sürekli arayış içerisindedir. Varmak istediği nokta ise insan hak ve hürriyetlerinin mükemmelliğe ulaşmasıdır. Fıtrata uygun olan budur. Topluma mesaj veren sanatçılar fıtrattan taraf olmalılar. Böylece daha kalıcı ve olurlar ve geniş kitlelerçe benimsenirler. Sevilen ve kitlesi olan karikatürist bence iyi bir karikatüristtir. Kimilerine göre yanlış tarafta durabilir, ama hakkaniyet ölçülerine riayet ediyorsa saygı duyulmayı hakeder.
Sizce karikatüre/karikatüriste Türkiye'de yeteri kadar değer veriliyor mu?
Aslında karikatürün çok yaygın olması lâzım diye düşünüyor insan. Bir kaç saniye içerisinde hem bilgileniyorsunuz, hem tebessüm ediyorsunuz, hem de düşüncelere dalıyorsunuz. Tam da vakti, çok değerli günümüz insanı için vazgeçilmez bir sanat dalı diye düşünüyorum. Ama aslında öyle mi? Hakettiği kadar yoğun ilgi görüyor mu? Bu sorunun cevabı ‘Hayır’dır. Maalesef, diğer sanat dallarında olduğu gibi, bunda da halka inilmemiş. Dayatmacı zihniyetler tarafında halkı kolayca yönetme aracı olarak kullanılmıştır. Halk da kendisine yabancı olan sanata karşı ilgisiz kalmıştır. Gazete tirajlarımız ortadadır. Hele karikatür okuma-anlama oranı bir hayli düşüktür. Hal böyle olunca, yeterli bir değere kavuştuğu düşünülmez.
Okurlardan ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Olumsuz sayılabilecek önemli bir tepki almadım. Bazen anlamadıkları yolunda şikâyetler oluyor. Genelde ise, bir memnuniyet gösteriyorlar. Çizdiğim bir espriye atıfta bulunarak “Vay demek öyle ha!” diyenler oluyor..
Karikatüre meraklı olanlara tavsiyeleriniz neler?
Karikatür çizmek isteyen gençlere, önce resim eğitimi almalarını, sonra stilize ve abartılı çizimlere geçmelerini önerebilirim. Taklit ederek daha kolay yapabilirim diye düşünülebilinir. Ama bu sağlıksız sonuçlar doğurur. Başkasının gölgesinden istifade etmek gibidir. Araç, gereç, karikatürün dili gibi teknik konular gözlemle, kurslarla öğrenilebilinir, ama içindeki espri yeteneğini kendin bulup çıkartman gerekiyor. O zaman eşyalar, olaylar, insanlar hayalinde binbir kılığa girip çıkıyor. Bir yerde tam gözünün önüne bir kompozisyon gelir “İşte tamam!” diyerek gözlerin parlar… Bunu bir hayat tarzı olarak benimseyip sürekli bunu yaşayanlar mutlaka başarırlar.
Alıntı:
Cafe Siyaset
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder