23 Aralık 2008

Karikatürcü Osman Turhan İle Söyleşi!



Albüm kitaplarıyla tanınan ve çizimlerinde belli bir biçimselleşmeye (stilizasyona) ulaşan Osman Turhan’la sanatını ve kitaplarını konuştuk. Osman Turhan çeşitli yapıtlarıyla çizgi sanatının sınırlarını zorlayan bir sanatçı.

Başarılı bir sanat yapıtı nedir? Bu soruya çeşitli yanıtlar vermek olası. Galiba en iyilerinden biri, izleyicisinde de benzer bir şeyler yaratma isteğini uyandıran bir yapıttır, biçiminde olanı. Gerçekten de bir sanat yapıtı, ister bir resim ya da karikatür, ister bir şiir ya da müzik parçası, isterse bir roman ya da tiyatro oyunu olsun, izleyicilerine ben de böyle bir şeyler yapayım dedirtebiliyorsa, yani onda olumlu duygular uyandırabiliyorsa, onu başarılı olarak nitelemek olası. Bu tür örnekler içeren albüm kitaplarıyla tanınan ve çizimlerinde belli bir biçimselleşmeye (stilizasyona) ulaşan Osman Turhan'la sanatını ve kitaplarını konuştuk. Osman Turhan çeşitli yapıtlarıyla çizgi sanatının sınırlarını zorlayan bir sanatçı.

Osman Turhan kimdir ve çizmeye nasıl başlamıştır?
1976 Mersin'in Mut ilçesi doğumluyum. 1994 yılında Güzel Sanatlar Fakültesine girmeden önceki dönemde eğitim adına hatırladığım tek şey resim dersini çok sevdiğimdir. Sessiz sakin bir çocukluk dönemim oldu. Kendimi çizgilerle ve renklerle ifade etmeye çalışırdım hep.
Fakülte yıllarımda katıldığım bir kaç yarışmadan aldığım ödüller tetikledi beni. Ulasal ve uluslar arası sergilere katılmaya başladım. Her sergi ve ödül içimdeki heyecanı biraz daha çoğalttı. Sonuç olarak daha mezun olmadan başlamıştım gazetede çizmeye.

Çizerlik yaşamınızın ne kadarını kapsıyor?
Çizgi bir oyun olarak başladı önce; oyuncak oldu, ders oldu ödev oldu benim için. Şimdi bakıyorum da hayatımın tamamı çizgi olmuş. Kah editoryal çizgiler kah çocuksu çizgiler... Bazen dinlenirken bile küçük kızımla birlikte resim çiziyoruz.

Siz "karikatürist", "çizer" ya da "illüstratör " nitelemelerinden hangisini benimsiyorsunuz? Sizce bunlar arasındaki farklar nelerdir?
Karikatürist çalışmalarında güldürmeyi, eğlendirmeyi amaçlayan kişi olarak öne çıkar. İllüstratör ise belli bir makaleyi, şiiri ya da hikayeyi resimleyen/yorumlayan kişidir. Çizer bu iki kavramı da içinde barındırmanın ötesinde özgün bir çağrışımı var. Üstelikte komik olması gerekmiyor... Çizer kavramını benimsemem bu sebepten olsa gerek.

Çizgi sizin için ne ifade ediyor?
Şair için kelimeler ne ise benim için de çizgi odur. Farklı kültürlerin aynı dili konuştuğu ve anlaştığı özel bir dildir çizgi. Bazen bir tepki olarak ortaya çıkar gazete sayfalarında, bazen de duygusal bir kompozisyon.

Son yayınlanan Türkofobi albümünüzün hikâyesinden başlayalım. Bu kitap nasıl oluştu?
2005 yılından bu yana üzerinde çalıştığım bir proje Türkofobi. Türkiye'nin Avrupa yolculuğu herkesin malumu. Bu süreçte basınımızda yer alan Avrupa Birliği üyeliği konulu birçok karikatürün sığ olmakla birlikte 'geri kalmış toplum' kompleksiyle çizildiğini gördüm. Bu proje Avrupa'nın mükemmel olmadığını anlatmaya çalışıyor... Yersiz korkuları olan, içe kapalı, tutucu... Avrupa'nın korkusunu 'ti'ye almak istedim Türkofobi çizgi albümüyle bir anlamda.

Güncel durum çizimlerinizde nasıl bir etki oluşturuyor?
Gündemi işgal eden konulara kayıtsız kalmak mümkün değil elbette. Çoğu zaman espirilerin tetikleyici unsuru olmakta bu güncel konular. Ama sabun köpüğü gibi uçup giden tartışmalar, atışmalar, kavgalar ve figüranlar arasında kaybolmak istemem. Daha derin düşüncelere atmak isterim okurumu. Bazen şaşırtarak, kimi zaman da anlaşılmaz görünen ama çok şey anlatan duygu yumağı çizgilerle ortaya koymaya gayret ediyorum. Bir anlamda okurlarıma hazmı zor ama lezzetli bir yemek hazırlıyorum.

Peki, çizgilerinizde ele aldığınız konular, hayata bakışınızla, nelerle besleniyorsunuz. Tam olarak politik bir duruş denilebilir mi oluşturduğunuz çizgi evrenine...
Her düşünen, yazan insan gibi elbette benim de hayatı algılama ve anlatma biçimim var. Zaten bunlar olmasa fikir olmaz dolayısıyla çizgi hiç olmaz. Hayatı algılama ve anlatma biçimim politik olanı da konu edinen ama politik olmayan bir duruş belki.

Çizgi genel olarak batı sanatları ailesine mensup bir tür. Bu türle AB ve Türkiye arasındaki uzun ince yolun çeşitli hallerini ortaya koyuyorsunuz. Bu iki yapı arasında ne gibi bir farklılıklar/benzerlikler ortaya çıkıyor? Bu özellikler arasında çizginizin yeri neresi?
Aslına bakarsanız günümüz dünyasında kültürler arasındaki benzerlik giderek artıyor. Filmler, tiyatro eserleri, melodiler, sanat galerilerindeki eserler...
Farklı olan benim gördüğüm kadarıyla hayatı algılama biçimleri... Avrupa ortak kültürünü zaten bu anlamda oluşturmuş durumda. Türkiye'nin renkliliği ve özgünlüğü bence doğu ve batı kültürünü de aynı anda yaşıyor olması. Bu sebepten Avrupa Birliği'nin bize ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Çizginin veya herhangi bir sanat dalının temelde nereye ait olduğundan çok hangi amaca hizmet ettiği, hangi değerlerle yoğrulduğu önemli bence. Rotterdam ve Amsterdam'daki 'türkofobi' sergilerimde gördüğüm tam da buydu. Çizgi sanatı iyi biliyor olabilirler. Ama espiriler, doğu batı ilişkisi ve nihayetinde 'mükemmel' batının hiç de öyle olmadığını anlatan çalışmalar karşısında epey şaşırdılar.

Peki Lisân-ı Hâl'in gündeminde neler var?
Lisan-ı Hal baştan sona hüznün hakim olduğu bir çizgi albüm. İnsanı kendi iç dünyasına yolculuk etmeye çağırır, korkularıyla yüzleştirir. İçerik olarak fazla ağır olduğunu söyleyenler oldu. Belki duygusal anlamda en hassas olduğum dönemde çizmiş olmamdandır. Eğlenceli bir kitap olmadığını başta belirtmiştim zaten. Dramatik ama edebi tadı olan bir kitap.
Bu haliyle seven okurlarım çok fazla.

Çizgi insanın dramını nasıl yansıtır?
Sanatkar kişi insanın acizliğinin ve faniliğinin farkında ise duygularını kağıda, tuale ya da beyaz perdeye en doğru ve etkili haliyle yansıtabilir. Ama dediğim gibi önce kendi içinde bazı yangınlar yaşamalı...

Şu var; yabancılaşma, kendi başına bir durum komiği sunar. Yabancılaşma konusu; bilerek, ortaya çıkış koşullarının ayırdında olarak çizgiye taşındığı zaman, salt oradaki durum komiğinin değil, toplumsal eleştirinin de ortaya çıkmasını büyük ölçüde sağlıyor. Yabancılaşma sorunu ile çizgi arasındaki etkileşim üzerine neler söylersiniz?
Kültürel yozlaşmanın doğal sonucudur yabancılaşma. Ve mizahın başlıca beslendiği konulardandır. Bu ironiyi ben de çizgilerimde kullanıyorum zaman zaman...

Gazetede çizmenin zorluklarını nasıl aşıyorsunuz? Gazete yönetiminin, okurların çizginize alışması nasıl oldu? Burada, kendinize olduğu kadar, okuyucuların mizah duygusuna da bir güven söz konusu muydu?
Gazetede çizmek zor ama sıkıcı değil. Hızlı olmanın yanında kaliteden ödün vermemek gerekiyor. Okura mazeret üretemezsiniz. Zira okuyucu sonuca bakar. Gazetede çizmeye başladığımda tarzımın alışılmış olmadığını biliyordum. Başlarda benimsemedi okur doğal olarak. Gazete yönetiminin desteğini belirtmeden geçemem. Bu önemli bir nokta. Sonuç olarak artık çizgiler okuyucuya ulaşıyor...

Anlaşılmayan çizgileriniz olduğu söyleniyor mu?
Anlaşılmadığı yönünde çok fazla eleştiri aldım ilk zamanlar. Çizgilerin altına açıklama bile istediler. Geldiğimiz noktada okur ile düzeyli bir ilişkimiz var. Fuarlarda ve kültür merkezlerinde biraraya geldiğim genç arkadaşlarımla hasbihal ediyorum. Bulmaca misali çizgileri çözmekten büyük keyif aldıklarını söylüyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; İyi gazete okurunu eğitir. Nitelikli çizgi de öyle.

Çizgi alanında etkilendiğiniz isimler var mı?
Okul dönemimde etkilediğim çizerler oldu. Şimdi genç çizer adayları da benim çizgilerimden etkileniyor olabilirler. Başlangıç için doğal bir süreçtir. Hayatı algılama düzeyinize göre tarzınız da oturur zamanla. En zor olan da budur: özgün olmak. Özgün olmadığınız zaman zaten yosunuz demektir sanat alanında.

Hep yazısız çizimler yapıyorsunuz. Çizimlerinizde herhangi bir kavramı ya da saptadığınız bir şeyi anlatırken onu anlaşılır kılmak, çizgiye dönüştürmek nasıl mümkün?
Bir konuda çizmeye karar verdiğimde o konuyla ilgili küçük bir araştırma yapıyorum. Nedir ne değildir? Sonra çağrışımlar başlıyor zihnimde uçuşmaya. Ve başlıyorum eskizler çizmeye bazen beş kimi zaman on eskiz... en doğru açıyı ve etkiyi yakalayıncaya kadar. Netice içime sinerse tamamlıyorum çalışmayı. Sancılı oluyor yani.

Dijital olanakları kullanmanız...
Günlük yayın akışına ayak uydurabilmek hızlı olmayı gerektirir. Teknolojiyi işimin gerektirdiği oranda kullanıyorum. Her zaman bir tablet pc elimin altındadır. Hızlı düşünüp bir an önce sonuca varmak sanıyorum reflekse dönüştü bende. Üstelik kaliteden ödün verme lüksüm yok. Zira okuyucunun gözünden kaçmaz.

Son olarak sizin çizerliğinin yanı sıra, yayın-edebiyat dünyasının içinde olduğunuzu biliyorum. Öte yandan önce çizdim sonra yazdım diyebileceğiniz çizgi sanatına ilişkin yazı çalışmalarınızız olup olmadığını merak ediyorum...
Yayın ve edebiyat dünyasının içindeyim ama yazar olarak değil tabii ki. Çizginin çoğu zaman bir makaleden daha etkili ve okunabilir olduğu söylenir. Çizer iyi bir yazar donanımına sahip olmalı ama yazmamalı. Bu ufkunu, yorum kabiliyetini estetik çağrışımlarla çizgiye dökmelidir. Bu bağlamda çizginin edebi bir tadı olduğunu söyleyebilirim.

Zaman ayırdığınız için, yanıtlarınız için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim iyi yayınlar...
Röportaj: ASIM ÖZ

Kaynak
HakSöz Haber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder