04 Şubat 2008

"Milli Eğitimde Karikatür" Panelinin Sunumları!



(6 Kasım 2010’de Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkez’inde Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği ve Konak Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği Milli Eğitimde Karikatür adlı panelde Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürü Şahan Çoker’in kısaltılmış konuşma metnidir.)

Değerli Arkadaşlar Merhaba,

Bugün Milli Eğitimde karikatür konusuyla ilgili bir panel için burada birlikte bulunuyoruz.
Hepiniz hoş geldiniz.

Bu konuya geçmeden önce Ülkemizde sanat algısına genel olarak bakmak gerekir, diye düşünüyorum. Çünkü toplumsal talebin karar vericiler üzerinde etkisi büyüktür.Yine istesekte istemesekte toplumsal realitelerle yüzleşmek zorunluluğumuz var. Bu konuyu ele alırken siyaseti ve bürokrasiyi de göz önünde tutmak gerekir diye düşünüyorum.

Eğitim ve öğretimde bizler öğretmenlikten yola çıkarak, yukarılara yani yönetim kadrolarına doğru yürümekteyiz, yani bürokrasiyi de süreç içerisinde bizler oluşturuyoruz. Bu sistem içinde zamanla işleyiş böyle geliştiğinden bir yerde alt yönetimdeki bakış üste doğru şekil değiştirmektedir.Yani bürokrasinin genelde sanata bakışı da bu süreç içinde oluşmaktadır.
Milli Eğitimde sanat, öğrencilerin olumlu gelişmesi için sistemli bir şekilde yer almalıdır diye düşünüyorum. Yani bunun gerekliliği kaçınılmaz olmalıdır.
Çünkü bizin tecrübelerimiz gösteriyor ki, çocukların gelişimi eğitim içinde sanatla daha iyi biçimlenmektedir. Onlar, resim, müzik, heykel ve karikatür gibi sanatları küçük yaşlarda aldıklarında gelecekte daha iyi birey olarak toplumdaki üretim alanlarında yerlerini bulacaklardır. Yine şiddet başta olmak üzere bir çok sorunda sanat faaliyetlerinin olumlu etkilerini yaşayarak öğrendik
Şimdi gelelim karikatüre;

Okullarımızda bu sanat dalı eğitim teknolojileri ile birlikte anıldığında daha iyi bir işlevi gerçekleştirecektir kuşkusuz. Biz bu sanat dalını yalnız öğrenciler için değil, özellikle de öğretmen arkadaşlar için gerekli görüyoruz. Hatta bunun alt yapı çalışmalarını oluşturup Türkiye genelinde bir pilot bölge uygulama düşüncesindeyiz.
Belirli dönemlerde Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görev yapan öğretmen arkadaşlarımız için hizmet içi eğitim çalışmaları düşünüyoruz.
Şu konunun üzerinde dikkatle durulması gerekmektedir.Mesleki eğitim çalışmaları, nasıl ki iş dünyasıyla iç içe daha iyi sonuçlar veriyorsa, sanat eğitimi de sanat ve sanatçıyla iyi sonuçlar verecektir kuşkusuz. Bugüne dek okullarda yapılan sanatsal etkinliklere bakıldığında ortaya çıkan uygulamalarda söylenenin uygulananla örtüşmesi gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır.
Milli Eğitimde karikatür çalışmalarında amaç çizer öğretmenler yetiştirmek değildir. Çizgiyi anlayabilen yani karikatürü okuyup yorumlayan ve bunu derslerinde de öğrencilerine motivasyon aracı olarak kullanabilen öğretmen arkadaşlarımıza yeni bir bakış açısı getirme ve onların yolunu açma düşüncesindeyiz.
Böylece öğrencilerimizi eğlendirirken öğreten bir uygulamanın da eğitimde yer almasını istiyoruz.
Başka bir deyişle öğrencilerimiz ezberden kurtulsun yaratan, düşünen bireyler olsun gelecekte.
Bu çalışmalarla hem öğretmen arkadaşlarımız hem de öğrenciler daha zevkli, daha yapıcı bir ortamda ders işleyebilsinler, diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinize teşekkür ederim.

Şahan ÇOKER
Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürü

(6 Kasım 2010’de Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkez’inde Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği ve Konak Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği Milli Eğitimde Karikatür adlı panelde İzmir Kız Lisesi Almanca Öğretmeni Sultan Özbek’in konuşma metninin kısaltılmışıdır.)

Merhabalar!
İsmim Sultan Özbek.İzmir Kız Lisesi’nde Almanca Öğretmeni olarak görev yapmaktayım.”EĞİTİMDE KARİKATÜRÜN YERİ” konusunda ben de sizlerle deneyimlerimi paylaşmak istedim.
1982 yılından beri Almanca Öğretmeni olarak çalışıyorum. Mesleğimin ilk iki yılı hariç ,karikatürü derslerimde düzenli olarak kullandım.OYSA BEN HİÇ ÇİZEMEM!Ancak çizerlerin karikatürlerini izlerim ve konularıma uygunluğu olduğunda alırım.NEDEN Mİ? Çünkü monoton bir ders akışını eğlenceli, ilgi çekici bir duruma getirmek her öğretmenin olduğu gibi, benim de amacımdır.
1984 yılından itibaren okul dergilerinin yayın kurulunda gönüllü olarak çalışıyorum. Öğrencilerin ders dışı etkinliklerle okulunu daha çok sevdiklerini, daha geliştiklerini izledim, hep. Ayrıca bu gibi etkinliklerde öğrencilerin yetenekleri daha çabuk ortaya çıkabiliyordu.
ü 1984 yılında Ankara Anadolu Lisesi’nde “UNSERE WELT” (BİZİM DÜNYAMIZ) okul dergimizdeki öğrenci çizgileri ile başladı, benim ilk deneyimim.
ü Yine aynı okuldaki “ Konversation” (Konuşma) derslerimde “VATER UND SOHN” kitabındaki karikatürlerle öğrencilerimin daha iyi konuştuklarını, çizgileri dizelerden daha ilgiyle takip ettiklerini gördüm. Artık karikatür, konuşma derslerimin bir malzemesi olmuştu.


1992 yılında Van Atatürk Lisesi’nde “KARDELEN “ okul dergisinde öğrencileri yönlendirmem biraz daha iyiye gidiyordu. Ancak orada Almanca değil, Türkçe çalışıyorduk. Çünkü okulumuz Anadolu Lisesi değildi. Dergi ve çizgi çalışmalarıyla, Van’da öğrencilerimi ne kadar iyi yönlendirdiğimi, bugün daha iyi görebiliyorum.
ü 1993-1998 yıllarında Münih’te öğretmen olarak çalıştım. Oradaki Türk öğrencilerimizi de “TARHANA” dergisinde buluşturduk. Öğrencilerimizin okul saatleri dışında, büyük bir istekle çizgi çalışmalarına katıldığını gözlemledik.
ü 1998 yılında başladığım ve halen görev yaptığım İzmir Kız Lisesi’nde yine öğrencilerimle okul dergisi çalışmalarını başlattık. Bu kez “ALLE UND ALLES” (HERKES VE HERŞEY) tüm deneyimlerimi öğrencilerimde buluşturduğum bir dergi oldu.(İki hafta önce dergimizin bir çizeri Zeynep Maşalacı tüm Türkiye’deki Almanca öğrencileri arasında yapılan afiş yarışmasında 1. oldu.)

2010-2011 yılında Almanca alan sınıflarında okuttuğumuz ders kitabındaki 2. konu dünyadaki ünlü çizerlerden alıntı yapıyor. Öğrencilerimin Almanca dersinde en iyi 2. konuyu öğrendiklerini gözlemledim.
“ Neydi KARİKATÜRÜN dersime kazandırdıkları?”diye sorarsanız, size bunu kısaca şöyle özetleyebilirim: ÖĞRENME ZEVKİ! Kendi yaşantımızda da öyle değil midir? Zevk aldığımız konularda daha başarılıyızdır. Ben de başarılı bir öğretmen olmak istiyordum. Alanımda iyi öğrenciler yetiştirmek diğer tüm meslektaşlarım gibi benim de en büyük isteğimdi. Bu işi bir zevk haline getirmenin yollarından biri de karikatürdü.
Yaşamımıza farklı bir renk, bir zevk bir estetik getiren tüm çizerlere burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Saygılarımla.

Sultan ÖZBEK
İzmir Kız Lisesi Almanca Öğretmeni

(6 Kasım 2010’de Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkez’inde Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği ve Konak Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği Milli Eğitimde Karikatür adlı panelde Hasan Efe’nin konuşma metni genişletilerek.)

Milli Eğitimde Karikatür Süreci

Hasan EFE

Bugün ülkemizde sistemli ve izlenceli bir karikatür eğitiminden söz etmek olası değildir. Bu durum ülkenin sosyal, ekonomik, siyasal, tarihsel ve kültürel gelişimiyle doğrudan ilgilidir.
Ülkemizdeki bu durum coğrafi ve tarihsel olarak ele alındığında böyle bir gelişmenin olmamasının gerekçesi birçok nedenlere bağlansa da siyasi erkin etkisi oldukça belirleyicidir denebilir.
Eğitim sisteminin kendi içindeki devinimsizlik genel eğitim sistemini olumsuzlamakta, genelin bu olumsuz işleyeşi özelinde birçok tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bunlardan en önemlisi ezbersiz eğitim alanındakilerdir.
Ezbersiz eğitim kendi bünyesinde karikatürü de kapsamaktadır.
Ülkemizde bu tür çalışmalar sürerken sistemsiz ve bireysel olanaklarla milli eğitimde karikatür ile eğitim yapan öğretmenlerin sayıları da azımsanamayacak kadar vardır.
Bu öğretmen arkadaşlarımız kendi tecrübeleriyle bugüne kadar da oldukça iyi yol almışlardır karikatür ile eğitim uygulamasında. Özellikle derslerde kendi branşlarında başarılı olmanın dışında karikatürü de sevdirmişlerdir öğrencilerine.
Öte yandan da zümre çalışmalarında diğer öğretmen arkadaşlarıyla da zaman zaman karikatür ile eğitim alanında ortak bir çalışma içine girmişlerdir.
Bu tür çalışmaların temeli kendiliğinden de olsa 1600- 1700’lü yıllara dayanmaktadır.
İtalyan filozof Giambattisa Vico Yeni Bilim adlı yapıtında, “ ‘Kitabın anafikri’ kısmının başlarında, gravürü kitabına ekleme sebebini dile getirir ve şöyle der: ‘Çalışmamı okumadan önce, Yeni Bilim’imin düşüncesine şekil vermek için ku tabloyu kullanabilirsiniz. Ve okuduktan sonra da, bu tablo, çalışmamı hafızanızda tutmak için hayâl gücünüze yardım eder.” (Gıambattısta Vico ve Yeni Bilim’in Temel Kavramları, der. Levent Yılmaz, Kültür İncelemeleri 1, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2004)
Görselliğin anlama ve kavramadaki önemini G. Vico 1744’te öne çıkarmış.
Bizler ise 21. yülyılın başlarında bu konuyu tartışır durumdayız. Görselliğin özellikle de karikatür sanatının öğrenmedeki önemi üzerinde bir şeyler yapmak için uğraşılmaktadır.
Bu konuyu altta farklı boyutlarıyla ele alacağız.
Günümüz karikatür eğitiminin bu olumsuzluğuna karşın, tarihin bize farklı bir şeyler söylemekte olduğunu görebiliyoruz.
Sözgelimi Fatih Sultan Mehmet’in yaşamını irdeleyen tarihçeler onun çizgiyle ilgili olduğunu görürler. Fatih’in bu ilgisinin doğrudan karikatüre olmadığını biliyoruz. O’nun (Fatih) çizgiye olan ilgisine dikkatle bakıldığında, çizimlerindeki abartıların karikatürsel özellikler taşıdığını fark edebiliyoruz. Ondaki böyle bir çizme biçimi, geçmişimizin bu yönde irdelenmesi için bir gerekçeyi de doğrular diye düşünülebilir.
Öte yandan Nasrettin Hoca, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkralarıyla süren bu mizah geleneğimizin tarihi yüzyıllar öncesinden kök salmıştır toplumumuza.
Buradan bakarsak toplum olarak özelinde çizgiden, genelindeyse mizahtan hiç uzak olmadığımız söylenebilir.
Bir de yakın tarihimize baktığımızda bir ekol olan; Diyojen, Marko Paşa, Tef, Dolmuş, Gır Gır, Çarşaf …ve bugün ilgiyle okuduğumuz birçok mizah dergileri karikatür ve mizah dünyamızı sürekli canlı kılmıştır.
Bunların yanı sıra karikatür ve mizahla ilgili kurum ve kuruluşlar(vakıf, müzeler ve dernekler) da yakın tarihimizde kendi üzerine düşen görevleri(karikatür eğitimi olarak) yerine getirseler de sistemli ve süreklilik ölçüsünde yeterli olamamışlardır.
Böyle güçlü bir mizah alt yapısının olduğu ülkemizde karikatür eğitimin olamamasının temel nedenini siyasi erke bağlamıştık. Ülkemizde iktidar ve yönetimi elinde tutan siyasi güç, kendi varlığını sürdürme temeline bağlı olarak elinde bulundurduğu eğitim ve kültür olanaklarını kendi ideolojisi doğrultusunda kullanırken ekonominin gereği olan alt yapı ve üst yapı unsurlarını dengede tutamamıştır. Toplumda kültürel ve eğitim alanlarında köklü değişikliklere gidememiştir.
Özellikle eğitim ve kültürel alanda feodal alt yapının ağır bastığı bir işleyiş, üst yapıdaki gelişmeyi kabullenememiştir. Alt yapı ve üst yapıdaki bu dengeler çatışması eğitim sistemini doğrudan olumsuz olarak etkilemiştir.
Bu genel çerçeveden baktığımızda karikatür eğitimi ve sektörü günümüzde kendi kanalındaki suyu yavaş yavaş akıtmaya başlamıştır.
Bu çalışmalar yetersiz olsa da toplumda bir farkındalık söz konusudur.
Şimdi bu farkındalık sürecinin yakın geçmişimizdeki gelişmeleri irdeleyelim.
1960, 70 ve 80’li yıllarda gazete ve dergilerde etkili olan karikatür sanatı, kendi eğitimini usta-çırak geleneği doğrultusunda vermekteydi. Bu işleyiş 90’lı yıların ortalarına dek sürdü. Dergilerdeki bu işleyiş ağırlığını daha sonra dernek ve atölyelere kaydırdı.
Buralardaki çalışmalar da karikatür eğitiminin işleyişini sistemleştiremedi.
Bu süreç işlerken karikatürist Hakkı Uslu ve karikatürist Abdülkadir Uslu 1997 Eylül’ünde Karikatür Okullarda Ders Olarak Okutulsun başlıklı bir yazıyla karikatür eğitiminin gerekliliğini basın bildirisi olarak komuoyuna sundular.
Bu bildiriye yanıt Mahmut Tunçsan tarafından Şubat 1998’de Karikatür Ders Olmalı mı? başlıklı yazıyla geldi.
Uslu kardeşlerin okullarda karikatür eğitimi isteği tezi Tunçsan tarafından olumsuz yanıt buldu. Tunçsan’ın bu olumsuz yanıtına Hasan Efe 10 Mayıs 1998’deki Karadeniz Gazetesi’nin Taka Mizah ekinde Karikatür Dersi Ya Da Seçmeli Karikatür Sanatı Dersi başlıklı yazıyla karşı çıktı.
Bu tartışmalar geniş karikatür kuruluşları tarafından yankı bulmasa da belirli grupların karikatür eğitimi üzerindeki yazıları yavaş yavaş dikkatlerı bu yöne çekti.
Tartışmalar ağır ağır ilerlerken Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Prof. Atila Özer, bir karikatür kulübü kurdu. Daha sonra aynı üniversitede Atila Özer, karikatür eğitimini ders olarak vermeye başladı. İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde Galip Tekin bu dersi sürdürdü. Diğer yandan Ahmet Aykanat, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Prof. Dr. Ali Özçelebi’nin katkılarıyla, karikatür eğitimi vermeye başladı. Bazı üniversitelerin yanı sıra özel ortaöğretim kurumlarında verilen karikatür eğitimi belirli bir sisteme oturmadı.
Hasan Efe 1995/96, 96/97, 97/98 yıllarında Almanya’nın Münih kentindeki Asam Gymnasium’da karikatür derslerini programlaştırmaya başladı.
Ders programlarını ilköğretim, ortaöğretim ve üniversitelerde tartışmaya açan Efe Türkiye’ye döndükten sonra, hazırladığı “İlköğretim Okullarında Seçmeli karikatür Sanatı Dersi Programını” MEB/ EARGED gönderdi. EARGED Uzmanı Dr. Ruhi Kılıç’ın önerileri doğrultusunda seçmeli karikatür sanatı dersi programı üzerinde bir yıl daha çalışıp programı tamamladı.
Bu çalışmalar sürerken Milli Eğitim Bakanlığı’nın yıllarca kabul etmediği okullar arası karikatür yarışmaları sürekli gündemde tutuldu. Bakanlığın bir türlü kabul etmediği okullar arası karikatür yarışması için İzmir Çiğli Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi resmi başvurusunu 14 Aralık 1998 tarih ve 70787 sayılı yazısıyla yaptı.
Bakanlığın 26 Aralık 1998 tarih ve 17397 sayılı yazısı ile okullarda karikatür yarışması resmi olarak kabul edildi.
Bu belge İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün çıkardığı Biz adlı dergi ile kamuoyuna duyuruldu. Daha sonra birçok dergi, gazete ve broşürlerde bu haber yer aldı.
Böylece karikatür sözcüğünün duyulması okullarda, özellikle de özel okullarda hızla yayılmaya başladı. (Özellikle bu cümlenin altını çizmek isterim. Okullarda karikatür sözcüğünün duyulması, MEB dışındaki biri için önemsiz gelebilir. Bakanlık içerisinde olanlar bu sözcüğün dile getirilmesinin ne kadar sıkıntı yarattığını bilirler. Bu satırların yazarı, karikatür ile ilgili çalışmaları için çok fazla sıkıntılar yaşamıştır.)
Bir yandan karikatür etkinlikleri öte yandan karikatür eğitimi aralıklarla gündemdeki yerini korudu. Daha sonra MEB hazırladığı ilköğretim 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıfların Türkçe ders programında karikatür, derslerde araç olarak kullanılmaya başlandı. Ayrıca 2008 eğitim öğretim yılında ortaöğretim kurumlarında okutulan Dil ve Anlatım 11. Sınıf kitabının 127’nci sayfasındaki(Eleştiri konusu) 15. etkinlikte yer alan şıklar arasında bir karikatür çiziniz seçeneğine de yer verildi.

MEB’nin uygulamaya koyduğu ders dışı etkinlikler çerçevesindeki çalışmalar doğrultusunda Altan Özeskici’nin Çorum Bahçelievler İlköğretim Okulu’nda oluşturduğu karikatür grubu da Tebeşir adlı bir mizah dergisi çıkardı, karikatür sergileri açtı ve yarışmalar düzenledi.

Bazı karikatürcü arkadaşlarımız karikatür dersi ile ilgili önerilerini MEB’ye sundu. Onların bu başvuruları eğitim ve pedagojik anlamda yeterli olmadığı için ilgi görmedi.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu gelişmeler göstermektedir ki, karikatür sanatı eğitim sistemi içerisinde kendini bir yere oturtmaya çalışırken, çok küçük de olsa kazanımlarının kolay olmadığını gösteriyor.
Özetle söyleyecek olursak şu anda MEB’nin kabul ettiği Seçmeli Karikatür Sanatı Dersi Programı yoktur.
Ayrıca ders dışı etkinlikler kapsamındaki çalışmalar öğretmenlerin kendi inisiyatifinde geliştirdikleri izlencelerdir. Bu tür ders dışı etkinlikler özel okullarda son yıllarda yaygınlaşmaktadır.
Bu sürecin hızlanması için MEB Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim dergisi (sayı: 57, Kasım 2004) Popüler Kültür ve Karikatür adlı bir dosya hazırlar (Bu dosyanın fikir babası Hakkı Uslu’dur).
Ayrıca Şubat 2007 tarihli aynı dergi Karikatür ve Eğitim dosyasını yine gündeme getirdi.

Hürriyet Gösteri dergisi (sayı: 275, Kasım 2005) Yeni Eğitim Sisteminde Karikatürün Yeri adlı bir dosya hazırlar.

Bu dosyadan bir yıl sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi-İzfaş ve Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği Karikatür ve Eğitim adlı bir akademik panel düzenler. Bu paneldeki konuşmalar kitaplaştırılıp ilgililere dağıtılır.

Karikatür ve Eğitim çalışmaları Karikatür ve Edebiyat’a kaydırılır. Bu alanda Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilciği ve İzmir Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü Aralık 2005’te Karikatür ve Edebiyat paneli düzenler.

Varlık dergisi de (Ocak 2006) Karikatür ve Edebiyat adlı bir dosya hazırlar.
Bu çalışmalar doğrultusunda İle dergisi, (Mayıs-Haziran 2007) ekinde Görsel Metinden Yazınsal Metne Metinler Arası İlişki- Karikatür ve Edebiyat adlı bir kitap verir.
İzleyen çalışmalar sürerken bazı arkadaşlarımız bu alanda yüksek lisans ve doktora tezlerini tamamlar. Şu günlerde değişik üniversitelerde yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapan arkadaşlarımız da vardır.
Ne ki, 1990’lı yılların başında karikatür ve eğitim konusuna ne yazık ki karikatürcü ve eğitimciler tarafından da sıcak bakılmazken bugün az da olsa durumun değiştiği görülmektedir.
Yazımızın başında belirlediğimiz genel eğitim sistemi içerisindeki bu çalışmalar belki yeterli görülmeyebilir. Sonuçta alınan yol çok az olsa da önümüzdeki yıllarda bu çalışmaların hızla süreceğini göstermektedir.
Bu alanda uğraş verenler, bürokrasi ve siyasi erkin karikatür üzerindeki olumsuz önyargısını kırmışlardır.
Einstein’ın önyargı ile ilgili ünlü sözü unutulmamalıdır.

Karikatür Eğitimi ve Karikatür ile Eğitim İzlenceleri
Benim karikatür ve eğitim üzerinde önemle durmak istediğim bir başka konu var.
Karikatür eğitimi ele alınırken;
a) Karikatür Eğitimi,
b) Karikatür ile eğitim’i ayırmamız gerekir.
Karikatür eğitimi bağımsız bir ders saati içinde uygulamaya yönelik bir program olarak algılanmalıdır.
Karikatür ile eğitim ise bütün derslerde(fen, edebiyat, sosyal, müzik…) karikatürün araç olarak kullanıldığı bir uygulama olarak düşünülmelidir.
MEB, üniversitler ve eğitim kurumları karikatür eğitimini ele alırken bu iki ayrım üzerinde durmalıdır.
Bugün okullarımızda seçmeli karikatür sanatı dersi uygulamaya konulsa başarılı olur mu? sorusu sorulabilir. Bakanlık böyle bir dersi uygulamaya koymadan önce ülke genelinde bir ön çalışma yaparsa iki yıl içerisinde Türkiye’nin bütün illerinde bu dersi verebilir, diye düşünüyorum. Bu konudaki öneriler bakanlığa daha önceki yıllarda sunulmuş ama bir yanıt alınamamıştır. Konuya uzak olan bakanlık yetkilileri böylesine ağır ve iddialı bir konu üzerinde durmaktan kaçınmaktadırlar, diye düşünüyorum.
Üniversite ve özel okullar kendi bünyelerinde karikatür eğitimini yıllarca sürdürse de geniş alana yayamayacaklar, görüşü bende ağırlık kazanmaktadır. Karikatür eğitimin etkili olabilmesi için örgün ve yaygın bir işleyişin olması gerekir ki bu da MEB ile olasıdır.
Bu başka bir panel konusu olarak ele alınmalıdır.
Diğer bir konu karikatür ile eğitim. Bence en etkili alan budur. Karikatür ile eğitim bir yerde karikatür eğitimini de kapsayabilir.
Yukarıda yer yer örneklerini verdiğim çalışmalar hâlâ sürdürülmektedir. MEB’nin olumsuz önyargıları bu alanda kısmen kalksa da istenilen sonuç elde edilememiştir.
Asıl çalışmalar bundan sonra başlamaktadır.
Bu konuyla ilgili şu soruların yanıtları aranmalıdır;
1. Öğretmenler (her türlü alan öğretmeni ya da sınıf öğretmenleri) karikatürü yeteri kadar tanıyor mu?
2. Öğretmenler hangi karikatürü ne zaman ve nasıl kullanacak?
3. Öğretmenin derste kullandığı karikatürü öğrenci açabilecek mi?
4. Öğretmenin karikatür çizmesi gerekli midir?
5. Derslerde karikatürü kullanma süreleri ne kadar olmalıdır?
6. Her karikatür öğrenciyi motive edebilir mi?
Bu soruları çoğaltabiliriz.
Karikatürü yeteri kadar tanımayan, onu okuyamayan bir öğretmenin elinde karikatür birçok tehlikeyi de beraberinde getirir. MEB’nin tedirgin olduğu konu belki de budur.
Bu tedirginliğin aşılabilmesi için birçok alanda bilimsel çalışmaların yapılması kaçınılmazdır. Çünkü karikatür ezbersiz eğitimin en önemli unsurlarından biridir.
Sistemli bir izlenceyle iki yıl içerisinde Türkiye genelinde bu çalışmalar yaygınlaşabilir. Bu da MEB’deki genel müdürlüklerin koordineli çalışmalarıyla olur.
Bu çalışmaların gerçekleşebilmesi için MEB’nin merkez teşkilatında etkili ve pratik kararlar alabilen aktif bir kadronun olması gerekir.
İstenirse, bu kadro çok kısa bir zamanda oluşturulabilir.
Karikatür ile eğitimin bir başka boyutu da üniversitelerdir. Bu görev YÖK’e ya da üniversitelerin kendi senatolarına düşmektedir.
Bünyesinde eğitim fakültesi bulunan üniversiteler, karikatür ile eğitim adı altında bir ders ile, yetişecek öğretmen adaylarına uygulamalı ve teorik karikatür dersleri verir. Bu alandan mezun olan öğretmen adayları kendi okullarında ders anlatırken karikatürü derslerde bir motivasyan aracı olarak kullanabilir.
Karikatür ile eğitim, yalnız eğitim sektöründe değil, ekonomi, sanayi, turizm, tarım, ticaret, sağlık, endüstri, bankacılık, ulaştırma ve diğer alanlardaki hizmet içi eğitimlerde etkili bir şekilde kullanılabilir.
Özetle
Karikatür eğitimi ve sektörü ülkemizde istenildiği yerde değildir. İstanbul, İzmir ve Ankara, Trabzon, Bursa, Eskişehir gibi büyük kentlerimiz dışında bu konu pek bilinmemektedir.
Bu alanda büyük bir boşluk görülmektedir.
Sonuç
Görülen o ki, Karikatür Eğitimi ve Sektörü önümüzde boş bir alan olarak durmaktadır.
Bu boşluğun giderilmesi için yapılması gerekenler;
1. Yavaş yavaş da olsa devam eden çalışmaların sürekliliğini sağlamak,
2. Karikatür eğitimi ve karikatür ile eğitimi kuramsallaştırmak,
3. Üniversite ve özel okullarda konuyla ilgili bölümler açıp bu bölümleri yaygınlaştırmak,
4. MEB ile ilişkileri sürekli kılmaktır.
On beş, yirmi yıl önce bir ütopya olan karikatür ve eğitim konusu bugün yavaş yavaş yaygınlaşmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder