hasanefe35@hotmail.com
Edebiyat ve görsellik, bir genellemeyi karşıladığı için geniş kavramları kapsar.
Burada edebiyat şiir, deneme, fıkra türlerinde; görsellikse resim, fotoğraf ve özellikle de karikatür sanatlarının karşılığı olarak düşünülmelidir.
Öte yandan edebiyat ve görselliği metinler arası bağlamda da ele alma durumundayız.
Bir ülkede güçlü bir edebiyat alt yapısı için güçlü bir kültür birikiminin olması kaçınılmazdır. Kültür, içinde görseli de kapsar.
Bu iki kavramı, edebiyat ve görseli, ayrı ayrı kulvarlarda yürütmek her ne kadar doğal görünse de, birbirleriyle içleştirmek pek o kadar kolay değildir. Çünkü edebiyat kendi türleriyle (şiir, deneme, eleştiri, … ) güçlü bir zenginlik kazanır ki, bunu yazınsal metin bütünlüğü içinde ele almak olasıdır; görsel metin olarak da resim, fotoğraf ve karikatürü.
Bu kavramların yaşam bulması kuşkusuz bir yetkinliği gerektirir ki, bu da sanatçıyla kendi gerçeğini bulur. O zaman sanatçının da bir birikime sahip olması kaçınılmazdır.
Öte yandan da sanat tüketicisinin, farklı iki ürünü(edebi- görsel) bir potada eritebilmesi kaçınılmazdır. Çünkü bunun, ayrı bir birikime olan gereksinimi reddedilemez. Böylece, tüketici (okur-izler) iki ayrı ürünün ( yazınsal metin ve görsel metni ) içselleştirilmesinde kendisine önemli bir görevin düştüğünü unutmamalıdır.
Metinler arası bağlamda düşünülürse farklı iki sanat türünü (edebiyat-görsel) birbiriyle içleştirmek kuşkusuz bir yeti ve birikim işidir, diyebiliriz.
Bu, sanatçı ve okur (izler) için de geçerlidir.
Açıklamaları örneklendirelim.
YAZ GECESİ
Ne çok yıldızın var, saymakla bitmiyor
Meltemi cana can katan yaz gecesi!
Olsa olsa şükran duası olacak,
Saksıda sardunyanın kokusu kadar
Dalda ishak kuşunun türküleri de.
İnanırım güzel gece, inanırım,
İbadet gibi bir şey teneffüs etmek.
Cahit Sıtkı Tarancı (Varlık, 1. 10. 1943) *
Şiiri okuduğumuzda “şiir dilinin” bize verdiği çağrışımlarla bir soyutlamaya varırız.
Kavramların oluşturduğu sezgilerle farklı bir tasarı dünyası yaratırız zihnimizde. Okur bunu kendi birikimi ve içselliğiyle çoğaltıp farklı algılama boyutlarına taşıyabilir. Sözcüklerin yarattığı mecazlar, anlam kaymaları, sözcüklerin bağlam boyutlarıyla şiir zenginleştirilebilir.
Aynı şiiri resme baktıktan sonra okuduğumuzda bizdeki çağrışım ister istemez farklılaşır.
Edebiyat ve görsellik, bir genellemeyi karşıladığı için geniş kavramları kapsar.
Burada edebiyat şiir, deneme, fıkra türlerinde; görsellikse resim, fotoğraf ve özellikle de karikatür sanatlarının karşılığı olarak düşünülmelidir.
Öte yandan edebiyat ve görselliği metinler arası bağlamda da ele alma durumundayız.
Bir ülkede güçlü bir edebiyat alt yapısı için güçlü bir kültür birikiminin olması kaçınılmazdır. Kültür, içinde görseli de kapsar.
Bu iki kavramı, edebiyat ve görseli, ayrı ayrı kulvarlarda yürütmek her ne kadar doğal görünse de, birbirleriyle içleştirmek pek o kadar kolay değildir. Çünkü edebiyat kendi türleriyle (şiir, deneme, eleştiri, … ) güçlü bir zenginlik kazanır ki, bunu yazınsal metin bütünlüğü içinde ele almak olasıdır; görsel metin olarak da resim, fotoğraf ve karikatürü.
Bu kavramların yaşam bulması kuşkusuz bir yetkinliği gerektirir ki, bu da sanatçıyla kendi gerçeğini bulur. O zaman sanatçının da bir birikime sahip olması kaçınılmazdır.
Öte yandan da sanat tüketicisinin, farklı iki ürünü(edebi- görsel) bir potada eritebilmesi kaçınılmazdır. Çünkü bunun, ayrı bir birikime olan gereksinimi reddedilemez. Böylece, tüketici (okur-izler) iki ayrı ürünün ( yazınsal metin ve görsel metni ) içselleştirilmesinde kendisine önemli bir görevin düştüğünü unutmamalıdır.
Metinler arası bağlamda düşünülürse farklı iki sanat türünü (edebiyat-görsel) birbiriyle içleştirmek kuşkusuz bir yeti ve birikim işidir, diyebiliriz.
Bu, sanatçı ve okur (izler) için de geçerlidir.
Açıklamaları örneklendirelim.
YAZ GECESİ
Ne çok yıldızın var, saymakla bitmiyor
Meltemi cana can katan yaz gecesi!
Olsa olsa şükran duası olacak,
Saksıda sardunyanın kokusu kadar
Dalda ishak kuşunun türküleri de.
İnanırım güzel gece, inanırım,
İbadet gibi bir şey teneffüs etmek.
Cahit Sıtkı Tarancı (Varlık, 1. 10. 1943) *
Şiiri okuduğumuzda “şiir dilinin” bize verdiği çağrışımlarla bir soyutlamaya varırız.
Kavramların oluşturduğu sezgilerle farklı bir tasarı dünyası yaratırız zihnimizde. Okur bunu kendi birikimi ve içselliğiyle çoğaltıp farklı algılama boyutlarına taşıyabilir. Sözcüklerin yarattığı mecazlar, anlam kaymaları, sözcüklerin bağlam boyutlarıyla şiir zenginleştirilebilir.
Aynı şiiri resme baktıktan sonra okuduğumuzda bizdeki çağrışım ister istemez farklılaşır.
Yaz gecesini, kumsalda kıyıya çekilmiş bir sandalla algılarken, lacivert bir gecede sarı ay ışığının denizde oluşturduğu yakamozları, yıldızlarla örtülü gökyüzünün denizle kucaklaştığını göz ardı edemeyeceğiz. Bu görüntü bizi bir başka sezgiye götürmeyebilir, çünkü okur, bu yaz gecesini ağaçlı bir deniz kenarında düşünemez, görsellik bunu zihinde kesmektedir. Buradan yola çıkarak, görsellik kendi sunduğu alanın dışında bir başka görselliğin zihinde canlanmasını daraltır, diyebiliriz.
Resim renksizken okuyalım şiiri.
Sözcüklerin bizdeki çağrışım gücü düştüğü gibi doğanın oluşturduğu görüntü, keskinliğini yitirir. Şiirdeki algı ve çağrışım gücü de düşer. Şiirin içselleştirdiği etki alanı da daralır.
Bir başka örnek.
Çetin Altan’ın Fasulye adlı metni, karikatüre bakıldıktan sonra okunduğunda yazınsal metnin algılanması ister istemez değişecektir
-büyük boyutta görmek için resimin üzerine tıklayınız-
Kayık, yelken, kaşık, çatal, kürdan ve kayıkçıyla bütünleşen bir fasulyeyi (karikatürü) gören okur, algısını ironiye kaydıracaktır. Zihinsel ilerleyişle yazıyı okumaya başlayan birey, metni algılarken karikatür ile yazı arasında anlık geçişler oluşturur. Böylece bir olumsuzlamaya da varır ki, bunu metnin içeriği ve karikatürün gücüyle sağlar.
Aynı metnin okunması farklı bir görsellikle yani fotoğraflarla gerçekleştirilmiş olsaydı ironi unsuru ister istemez ortadan kalkacaktı.
Fotoğrafla gerçekleştirilen okumada, kuru fasulye yemeğinin bireyde bir açlık veya yeme hissini ortaya çıkaracağı göz ardı edilmemelidir.
Oysa okuma salt sebze fotoğrafıyla gerçekleşmiş olsaydı algı ve çağrışımlar da farklı olacaktır.
Resim renksizken okuyalım şiiri.
Sözcüklerin bizdeki çağrışım gücü düştüğü gibi doğanın oluşturduğu görüntü, keskinliğini yitirir. Şiirdeki algı ve çağrışım gücü de düşer. Şiirin içselleştirdiği etki alanı da daralır.
Bir başka örnek.
Çetin Altan’ın Fasulye adlı metni, karikatüre bakıldıktan sonra okunduğunda yazınsal metnin algılanması ister istemez değişecektir
-büyük boyutta görmek için resimin üzerine tıklayınız-
Kayık, yelken, kaşık, çatal, kürdan ve kayıkçıyla bütünleşen bir fasulyeyi (karikatürü) gören okur, algısını ironiye kaydıracaktır. Zihinsel ilerleyişle yazıyı okumaya başlayan birey, metni algılarken karikatür ile yazı arasında anlık geçişler oluşturur. Böylece bir olumsuzlamaya da varır ki, bunu metnin içeriği ve karikatürün gücüyle sağlar.
Aynı metnin okunması farklı bir görsellikle yani fotoğraflarla gerçekleştirilmiş olsaydı ironi unsuru ister istemez ortadan kalkacaktı.
Fotoğrafla gerçekleştirilen okumada, kuru fasulye yemeğinin bireyde bir açlık veya yeme hissini ortaya çıkaracağı göz ardı edilmemelidir.
Oysa okuma salt sebze fotoğrafıyla gerçekleşmiş olsaydı algı ve çağrışımlar da farklı olacaktır.
Görsellik bir anlamda edebiyat metnindeki algı, çağrışım ve sezgiyi daralttığı gibi bir yandan da genişleterek güçlendirir, diyebiliriz.
Edebiyat ve görsellik’e farklı açılardan da bakmak gerekir.
Renkli bir görseli bazı edebiyat dergileri, kitaplar ve gazetelerde siyah beyaz olarak görmekteyiz. Bu da kimi zaman görselin gücünü düşürmektedir.
Yukarıda verdiğim renkli görseller, elinizde tuttuğunuz dergide özgünlüğünü yitirecektir… Çünkü renk kaybolmuştur!
Yani aslı renkli olan resim ve fotoğraflar burada bir güç kaybına uğrar. Bu, metnin gücü (edebiyatın) karşısında görselin güç yitimi olarak düşünülmelidir.
Üzerinde özellikle durulması gereken konulardan biri de budur.
Günümüzde renksiz olarak çıkarılan bazı edebiyat, sanat ve kültür dergilerinde (Hürriyet Gösteri, Milliyet Sanat… vb dergiler hariç.) görsellerin etkisinin kaybolduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bir dergi, kitap, vb renksiz de olabilir.
Basımda kullanılan görsel unsurların sayfa yerleşimi, mürekkep kullanımı (siyah beyaz da olsa) ve çözünürlük gibi teknik işlerin önemle üzerinde durulması kaçınılmazdır.
Görsellikte estetik yitime göz yumulmamalıdır.
İlk bakışta ekonomik gibi görünse de dergi ya da kitabın nesnel çatısı gerçekleştirilirken estetiği göz ardı etmeyecek bir yayın ilkesi oluşturulmalıdır.
Edebiyat ve görselliği diğer yönleriyle irdelerken yayıncılık sektörüyle de ilişkilendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Edebiyat ürünü okura ulaşım aşamasında, kitap biçimiyle düşünüldüğünde yayıncının görsel olarak üzerinde duracağı unsurlardan biri de kuşkusuz ön ve arka kapak görünümleridir. Görselliği güçlü olan bir kapak, okuru kendine çekmekle kalmaz, aynı zamanda kitabın satışında da önemli bir rol oynar. Ticari anlamda bu durum yayınevinin de ayakta kalması için önemli bir etkendir.
Sonuçta bir edebiyat ürünü görsellikle birlikte içleşerek verildiğinde okurdaki algı, çağrışım ve sezgi gücü ister istemez değişecektir.
Bu değişimi olumlu ya da olumsuz kılan kuşkusuz editöryal bir bakıştır, denilebilir.
* Cahit Sıtkı Tarancı, Bütün Şiirler, Can Yay., Der. Ve Düz Asım Bezirci, İstanbul 1983
** Kaynak; İncilâ Özhan ve Adnan Binyaz, Türkçe Dil ve Okuma Kitabı 7, Ararat Verlag GmbH, Berlin ( West) 1983.
Edebiyat ve görsellik’e farklı açılardan da bakmak gerekir.
Renkli bir görseli bazı edebiyat dergileri, kitaplar ve gazetelerde siyah beyaz olarak görmekteyiz. Bu da kimi zaman görselin gücünü düşürmektedir.
Yukarıda verdiğim renkli görseller, elinizde tuttuğunuz dergide özgünlüğünü yitirecektir… Çünkü renk kaybolmuştur!
Yani aslı renkli olan resim ve fotoğraflar burada bir güç kaybına uğrar. Bu, metnin gücü (edebiyatın) karşısında görselin güç yitimi olarak düşünülmelidir.
Üzerinde özellikle durulması gereken konulardan biri de budur.
Günümüzde renksiz olarak çıkarılan bazı edebiyat, sanat ve kültür dergilerinde (Hürriyet Gösteri, Milliyet Sanat… vb dergiler hariç.) görsellerin etkisinin kaybolduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bir dergi, kitap, vb renksiz de olabilir.
Basımda kullanılan görsel unsurların sayfa yerleşimi, mürekkep kullanımı (siyah beyaz da olsa) ve çözünürlük gibi teknik işlerin önemle üzerinde durulması kaçınılmazdır.
Görsellikte estetik yitime göz yumulmamalıdır.
İlk bakışta ekonomik gibi görünse de dergi ya da kitabın nesnel çatısı gerçekleştirilirken estetiği göz ardı etmeyecek bir yayın ilkesi oluşturulmalıdır.
Edebiyat ve görselliği diğer yönleriyle irdelerken yayıncılık sektörüyle de ilişkilendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Edebiyat ürünü okura ulaşım aşamasında, kitap biçimiyle düşünüldüğünde yayıncının görsel olarak üzerinde duracağı unsurlardan biri de kuşkusuz ön ve arka kapak görünümleridir. Görselliği güçlü olan bir kapak, okuru kendine çekmekle kalmaz, aynı zamanda kitabın satışında da önemli bir rol oynar. Ticari anlamda bu durum yayınevinin de ayakta kalması için önemli bir etkendir.
Sonuçta bir edebiyat ürünü görsellikle birlikte içleşerek verildiğinde okurdaki algı, çağrışım ve sezgi gücü ister istemez değişecektir.
Bu değişimi olumlu ya da olumsuz kılan kuşkusuz editöryal bir bakıştır, denilebilir.
* Cahit Sıtkı Tarancı, Bütün Şiirler, Can Yay., Der. Ve Düz Asım Bezirci, İstanbul 1983
** Kaynak; İncilâ Özhan ve Adnan Binyaz, Türkçe Dil ve Okuma Kitabı 7, Ararat Verlag GmbH, Berlin ( West) 1983.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder