05 Ekim 2008

“Karikatürden Para Kazanıldığını Bilmiyorduk!”


“Karikatürden para kazanıldığını bilmiyorduk”

MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL
Mizah dergisi Uykusuz’un kardeş çizerleri Cengiz Üstün: “Biz karikatürün çıkınca telif ödendiğini bilmiyorduk. Hatta üzerine para verilebilir diye düşünüyorduk.” Bülent Üstün: “Cengiz’e ilk para verecekleri zaman kağıt kalem vermişler, ‘Sen mi çizdin, abine mi çizdirdin’ diye. Çizdikten sonra parayı ödemişler”

Kötü Kedi Şerafettin Garfield’ı, Üzeyir de Tazmanya Canavarı’nı döver bence... Bu iki tipin bir ortak özelliği asabiyetse, öbürü de aynı aileye mensup olmaları. Çünkü Şero’nun yaratıcısı Bülent Üstün ile Üzeyir’in yaratıcısı Cengiz Üstün kardeşler. Aralarında sadece iki yaş fark olan, dip dibe yaşayan ama zıt iki kardeş... Cengiz derli toplu, sakin; Bülent dağınık, deli dolu... Onları birleştiren de çizgi zaten. Yıllarca ayrı ayrı mizah dergilerinde çalıştıktan sonra, geçen yıl Uykusuz‘da buluştular. Biz de onlarla Cihangir’de buluştuk. Genelde mizahçıların “ciddi” ve az konuşan insanlar olduklarından söz edilir, bereket Üstün biraderler öyle değil. Gayet konuşkan, gayet eğlenceliler. Hatta fotoğraf çekiminde benim ve Bünyamin’in onlara anlamsız gelen taleplerini bile eğlenerek yerine getirdiler. Her ne kadar kaydırak konusunda bir “Yok artık” nidası yükselse de, onu bile yaptılar.

Çocukluğunuzdan başlayalım...
Cengiz Üstün: Üç kardeşiz, bir de ağabeyimiz var. Evde daha çok duran benim. Mesela 8 yaşlarımı hatırlıyorum, televizyonda Bülent’le ikimizin seyredeceği bir şey başlayınca çağırıyordum, “Bülent, gel Clementine başladı” diye... Bülent genelde dışarıdaydı, iki yaş var aramızda. Ben onu sonradan merak ettim “N’apıyor acaba?” diye.
Bülent Üstün: Göçmen aile, dede Tekirdağ’dan Gaziosmanpaşa’ya geliyor. Zaten Gaziosmanpaşa göçmenlerin yaşadığı bir yer. Bir de kimsenin ev yapmadığı bir dereye Topkapı Çingenelerini yerleştirmişler. Çingene mahallesiyle yan yana, Tatarların, Çerkezlerin oturduğu, çok renkli bir yerdi. O sokak hayatı beni çok etkiledi.

Neler hatırlıyorsunuz o günlerden?
Cengiz Ü.: Televizyonda filmleri izleyip etkileniyorduk. Böyle kılıç yapıyorsun kendine, boyuyorsun, naif takılıyorsun. Dışarı bir çıkıyorsun, taşla üzerine gelen çocuklar var.
Bülent Ü.: Kaya atan adam vardı! Sen idealize ediyorsun, “Tarkan gibi kılıcım olsun” diyorsun; adam sana kaya fırlatıyor, senin kılıcını da alıp gidiyor. O zaman da diyorsun ki, hayat o kadar romantik değil. Biz çok erken ayrıldık zaten mahalleden.
Cengiz Ü.: Ben 17 yaşındaydım, Bülent 15. Memo Tem-belçizer’le birlikte Harbiye’de ev tuttuk.
Bülent Ü.: Annen baban gelse kalp krizi geçirecekleri bir ev. Salonda 30 kişi yatıyor, yarısını tanımıyorum. Memo’nun arkadaşları...

İkiniz de çizer olduğunuza göre ailede bir yetenek var...
Cengiz Ü.: Annemin biraz çizgiyle bağlantısı vardı, hatırlıyorum bir şeyler çizdiğini.
Bülent Ü.: Bir de jonglörlük filan yapıyordu evde, ondan elma çevirmeyi öğrenmiştim. Babam askerde yazıcılık yapmış, güzel yazmakla övünürdü. Onun imzasına çok özeniyordum. Hatta şimdiki imzam babamdan arak... Direkt ressam bir adamın çocuğu değiliz ama bakıyorsun, bağlantılar var.

“Yakın arkadaşlarımın hepsi suç işledi. Karikatür beni kurtardı”

Nasıl girdiniz mizah dergilerine?
Cengiz Ü.: Ben ortaokuldayken Milliyet Çocuk ve Türkiye Çocuk dergilerini alıyordum. “Semih Balcıoğlu karikatürlerinizi değerlendiriyor” diye bir köşe vardı. Yalnızca yayımlandığını göreyim diye yollamaya başladım. Öyle karikatürist olayım diye bir derdim yoktu. Bir gün yayımlanınca inanamadım, çok büyülü geldi bana ve onun büyüsünü Bülent’e de geçirdim bir şekilde.
Bülent Ü.: Cengiz’in karikatürü yayımlanınca, golden sonra anlamsız koşarsın ya, öyle eve koşmuştuk!

Siz çok tezat görünüyorsunuz. Cengiz daha düzenli, evcimen, Bülent sokak çocuğu... Ama sizi çizgi buluşturmuş anladığım kadarıyla.
Cengiz Ü.: Clementine başlayınca çağırıyordum dedim ya, onun gibi çizgiye de ben çektim Bülent’i.
Bülent Ü.: Çarşaf Karikatür Okulu’na gitmeye başladı Cengiz. Ben de geleyim dedim. Ortam güzel, Hürriyet’in bir katı, yemek de var. İlk gittiğim gün rosto vardı, yanına da patates püresi koymuşlar, tamam dedim, ben bundan sonra buradayım! Daha 13-14 yaşında para kazanıyorduk.
Cengiz Ü.: Biz karikatürün yayımlanınca telif ödendiğini bilmiyorduk mesela. Hatta üzerine para verilebilir diye düşünüyorduk.
Bülent Ü.: Muhasebede Cengiz’e ilk para verecekleri zaman kağıt kalem vermişler. “Sen mi çizdin, abine mi çizdirdin?” diye. Çizdikten sonra parayı ödemişler.

Evden “Aferin oğlum” diyorlar mıydı?
Bülent Ü.: Çok değil. Annem beni imam yapmaya çalışıyordu, “Sen de bir gün böyle ezan okuyacaksın” diyordu.

İmam hatip lisesinde okudunuz siz, değil mi?
Bülent Ü.: Evet. Ben serseri çocuklarla takıldığım için eve çok şikayet geliyordu. “Çocuk suçlu olacak, imam hatiple toparlar mı?” diye düşünüldü. Gerçekten de yakın arkadaşlarımın hepsi suçlu. Karikatür beni bundan da kurtardı. Şerafettin’de kustuğum şiddeti gerçek hayatta kussan felaket. Hem sağaltım oluyor hem sana alkış olarak dönüyor.
Cengiz Ü.: Ben de Bülent’le dolaşmaya başlamıştım br ara. Hatta L-Manyak’ta yaptığımız işlerde o sert dünya var. Kunteper Canavarı diye bir karakter yaptım, o dönemin etkisi vardır onda.
Bülent Ü.: O sokaklar mizahı besliyor, bol aksaklığın olduğu yerden bol mizah çıkıyor.

“İmza günlerinde çocuklar gelip ‘Abi biz de psikopatız’ diyor”

Nişantaşı’nda oturan kolejliden mizah çıkmaz mı?
Bülent Ü.: Orhan Pamuk oluyor o zaman. “Gittik, lokum aldık, yedik.” Sıkıcı dahi! Çok apartman çocuğu düzenliliğiyle yapılan bir şey değil mizah. Ama düzenli de olmak zorundasın bir yandan. Çini mürekkebin var, tarama ucu, halıya defalarca mürekkep döküyorsun. Malzemen serserilik... İmza günlerinde bazen çocuklar geliyor, “Abi biz de psikopatız” diyor, yürü gidiyoruz. “Ulan siz psikopatsınız da ben psikopat mıyım bakalım? Ben onları 20 gün evde hayvan gibi çalışıp çiziyorum, ne ara psikopatlık yapacağım?

İmam hatip lisesini neden bıraktınız?
Bülent Ü.: Lise ikiye giderken bir sabah “Gitmeyeceğim artık okula” dedim. Hıbır’da maaşlı çalışıyordum zaten. Saç uzatıyordum, okula giderken önüme düşen bir perçemi kestirmeyeyim de kulağımın arkasına saklayayım dedim. Edebiyat sözlüsünde o düştü! Hoca “Bu ne?” dedi, “Bir sürü arkadaşın sana bakıyor, utanmıyor musun?” Orada anladım ki ben hiçbir şeyden utanmıyorum aslında. Sonra okulu bıraktım.

“Şerafettin’i ben çiziyorum diye lafa atlamam. Zaten inanmak için nüfus kağıdı falan istiyorlar”

Tıkanınca birbirinize el attığınız oluyor mu?
Bülent Ü.: “Hikaye var mı?”
Cengiz Ü.: Hikaye istemeye çekinirsen, “Done var mı?”

Eski mizah dergileri daha siyasi gibi geliyor bana...
Bülent Ü.: Muhalefet etmek eskiden daha zormuş. Gırgır tek muhalif sesmiş mesela. Şimdi interneti açıyorsun, orada yapılan muhalefeti biz yapamayız. Komik, eğlendirmeye yönelik olmak her şeye olduğu gibi mizah dergilerine de yansıdı. Leman’ın bayağı sert bir siyaseti vardı.

Penguen biraz daha yumuşattı.Penguen iyi çocukların mizah dergisi gibi oldu hatta.
Bülent Ü.: Trendler değişiyor. Mini eteğin 10 yılda bir moda olması gibi işte! Mesela Oğuz Aral’ın kafaya kurşun sıkılan adamlarında bir delik açılır, kurşun öbür taraftan temiz temiz çıkar. Galip Tekin onu biraz daha patlatıp beynin uçlarını çıkardı. Biz aldık onu, “Çoff” diye beynin duvara yapışmasını çizdik. Çok fazla çizilince sen artık “Benim hikayelerimde kimse kafasından vurulmayacak” diye karar veriyorsun. Mizah dergiciliği her ne kadar sanatla ilgili olsa da, moda ve sektörel bir şey aslında. Dönemin ruhunu yakalaması, gelen neslin jargonunu iyi bilmesi gerekiyor. O yüzden her nesil kendi karikatüristini istiyor.
Cengiz Ü.: Bizim neslimizle okuyucumuz denk düştü. Ben 20 yaşında Kunteper Canavarı’nı çiziyordum, Bülent Şerafettin’i. Bira içmeye gittiğimiz yerlerde bizimle aynı yaşta insanların okuduğunu görüyorduk.

O zaman atlıyor musunuz “Onu ben çiziyorum” diye?
Bülent Ü.: Hayır, zaten nüfus kağıdı falan istiyorlar inanmak için. Düşünsene, Zagor okuyorsun, bir adam geliyor, onu ben çiziyorum diyor. Bir kere ben Zagor’un çizildiğini düşünmüyorum ki! Başına bir şey gelecek diye korkuyorum.

“Dergide hayat o kadar eğlenceli ki, evine gidemeyen adam var”

Cengiz bey, neden bıraktınız Kunteper Canavarı’nı çizmeyi?
Cengiz Ü.: Bazen hissediyorsun ki o tip bir döneme ait. Kunteper Canavarı çizdiğim dönem çok tutuldu, bir de çizdiğim kareler çok gerçekti. İstiklal Caddesi’nde Mephisto’nun önünü çiziyordum mesela, önünde duran kalem satan adam bile vardı.
Bülent Ü.: Aslında bu iş büyütülebilir, ekip toplayıp devam ettirebilirsin. Ama kariyerini nereye kadar yükselteceksin ki? En sonunda ağzında puroyla “Kunteper hazır mı?” mı diyeceksin? Bir de yenilik arıyorsun. Tutumuş bir şeyi sırf sen sıkıldığın için bırakıp yeni bir şey aramak çok karizmatik!

“Şero yüzünden beni agresif sanıyorlar. Gittin Gideli Bebek’ten sonra ‘insanmışsın’ dediler”

Siz de Şero’yu uzun zamandır çiziyorsunuz. Sıkılmadınız mı?
Bülent Ü.: Biz sahanın her yerinde oynayan futbolcu gibiyiz. Şero da var, başka bin tane tip de. Şero yüzünden benim üzerime şu yapıştı: “Eyvah, çok agresif adam bu.” Şimdi Uykusuz’da Gittin Gideli Bebek’i, terk edilmiş, mağdur bir adamı çiziyorum. “Sen insanmışsın” diyorlar.

Mizah dergilerinde acayip eğleniyorlar diye bir inanış vardır...
Cengiz Ü.: Çok eğleniyoruz gerçekten de. Bazen eve bile gidemiyoruz. “Ben niye eve gidemiyorum ya?” diye bağıran adam var.

Mizahçı olmanın kız tavlamanızda etkisi oldu mu hiç?
Bülent Ü.: Var öyle bir tarafı. Ama o tarafıyla çok ilgilenemezsin, iki-üç yıl çizip ortadan yok olma tehlikesi var. Kaymağıyla ilgiliysen yapması zor.

Hiç kullanmadınız mı devlet dairesinde filan?
Bülent Ü.: Beyoğlu’nda bir kere polisler bir arkadaşı götürmüştü. Karakolda “Ben MüjdatGezen’i tanıyorum” demiş, daha kötü dövmüşler. Bu da onun gibi olabilir.

Kaynak:
Milliyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder