Özlem Albayrak
Yeni Şafak
Baştan koyalım; mizah zevzekliktir bizde. Hafif, hoppa, serseri, havaidir. Tevazuyu ciddiyet ile eşleştirme suyuna katılan “karı gibi gülme, delikanlı ol” kumu, “çok gülmek kalbi öldürür” çimentosuyla karılınca iş biter, memleketin kültürel kodları melale keser. Bu nedenle melankoli, mizahtan hep daha saygıdeğerdir.
Ama şu da var ki; çok gülmekle tebessüm, maskaralıkla komedi ve dahi alayla mizah aynı ipte oynamaz. Terbiye eden, koruyan, sadaka sayılan ikincilerdir ve delikanlılığın kaybı da kanımca gülmekle değil, riyayla, yalancılıkla, ahlaksızlıkla başlar.
Hem bütün tasalardan, ihtiyatlardan, ağırbaşlılıklardan azade, sormak isterim: Aniden, mesnetsiz başlayan ve yanakları sızlatana, karnı ağrıtana, takatsiz bırakana kadar çoğalan; ille de derste ve ille de öğretmenin öfkesine karşı patlatılan o denetimsiz, arkadaşlarının yüzüne baktıkça artan kahkahayı; “şimdi hemen sınıftan çıkın, gülmeniz bittiğinde dönün” sesine itaat edilip mekan terk edildiğinde bıçakla kesilmiş gibi bittiği halde, sınıfa dönüldüğünde, öncekinin misliyle geri gelen o şeyi, ne yani hiç mi özlemediniz?
Kanımca ilkokul beşinci sınıfta İntibah'ı, Mai ve Siyah'ı (Mavi değil Mai o derece eski basım yani), Aşk-ı Memnu'yu, kaya ağırlığındaki Osmanlıca sözlüklerle okuyan, ilerleyen yıllarda Mevdudi, Seyyit Kutup, Ali Şeriati, Hasan El Benna'yla Frankfurt Okulu'nu harmanlayarak edindiği fikirlerle birgün dünyayı değiştireceğine ahdeden, hayatı ve zamanı ciddiye alan çocuklar için bile zevzeklik hakkı bakidir.
Ama bu zevzeklik pınarına ancak üniversiteye başladığında Yeni Şafak'ın verdiği mizah eki olan Ustura'yla ulaşabiliyor ve Ustura'nın son sayısıyla yeniden kuraklığa mahkum oluyorsa yüksek idealleri olan genç kişi, ortada “ciddi” bir sorun var demektir.
Nitekim elimizde tecrübelere dayanan, mizahsız düşüncenin peynirsiz kahvaltıya benzeyeceği; mizahın dünyanın gidişatına itiraz gönderen damarının inanca katık edilebileceği, mizahın inancı rehabilite etmek, beslemek gibi bir işlevinin de bulunduğu ve yine mizahın zekanın bünyeden çıkışı için tek yol olduğu gibi “ciddi ve rasyonel” veriler mevcuttur.
Evet hepimiz, “gülmeden, otoriteyle alay etmeden, otoriteyle alay ettiği için azar işitmeden büyüyen uslu çocuklar insanlığa hayır getirmez” klişesinde birleşiriz, ama “bizim mahalle” olarak mizahı yetişkinler için hep hafifmeşrep buluruz, o yüzden mizah serüvenimiz Ustura'yla başlamış, Fit'le sona erer.
Hem gülme ve mizah işini “münasebetsizlik, hoppalık”, en hafifinden “gevezelik” tevil edenler, güçle, parayla, destek toplamakla ya da baskı yapmakla yeryüzünün devasa dalaverelerini en fazla sarsabileceklerini, oysa gülmenin bir darbede paramparça edici bir tabiatı olduğunu bilmez mi? Davayı dert eden kaldıysa bile yani, buyrun size dava…
Değilse eğer, mizahın belaltı olmayanına, dini ve kültürel değerlere sataşmadan espri yapabilenine, muhatabını incitmeden, işi hakarete vardırmadan hicvedebilenine, vatandaşın estetik ve inanç anlayışına köylülük atfetmeyenine ve bu atıf üzerinden dalga geçmeyenine ihtiyacımız yok mu sizce?
Asım Gültekin'in Cafcaf dergisi için destek talebi ulaştığında; aklıma bunlar üşüştü. Güldürmek için yazılmış, çizilmiş “görünen” kimi şeylere “hoşgörü” istihkakının tamamını hasretmemizi bekleyen; erkekleri, görgüsüz, kıllı ayılar, kadınları fettan seksi sarışın ya da örtülü, yaşlı, cahil teyzeler olarak resmetme anlayışına “mizah” süsü vererek kimlik bunalımına meşruluk talep etme işinin bunca tavan yaptığı bir zamanda da, iyi geldi doğrusu bu çağrı.
Açık yüreklilikle haftalık olarak çıkması planlanan dergiye finansman bulunamadığı için; potansiyel okurdan abonelik sözü istediklerini belirten Gültekin; 40 bin “söz”e ulaşılırsa, derginin bu ayın 10'undan itibaren çıkmaya başlayacağını müjdeliyor.
Fiyat da öyle astronomik değil; çiğdem çekirdek parası; 6 aylık abonelik 20, yıllık ise 40 lira. Söylenene göre müstakbel dergi; “Namazımı da kılar, karikatürümü de çizerim” diyen mizahçıları da barındıracak ama namaz faktörü kötü espriyi, kötü mizahı temize çeken bir ayrıcalık sebebi de olmayacak. Tam ihtiyacımız olan şey yani.
Daha ne isteriz, haydi destekleyelim.
Bilgi için;
Baştan koyalım; mizah zevzekliktir bizde. Hafif, hoppa, serseri, havaidir. Tevazuyu ciddiyet ile eşleştirme suyuna katılan “karı gibi gülme, delikanlı ol” kumu, “çok gülmek kalbi öldürür” çimentosuyla karılınca iş biter, memleketin kültürel kodları melale keser. Bu nedenle melankoli, mizahtan hep daha saygıdeğerdir.
Ama şu da var ki; çok gülmekle tebessüm, maskaralıkla komedi ve dahi alayla mizah aynı ipte oynamaz. Terbiye eden, koruyan, sadaka sayılan ikincilerdir ve delikanlılığın kaybı da kanımca gülmekle değil, riyayla, yalancılıkla, ahlaksızlıkla başlar.
Hem bütün tasalardan, ihtiyatlardan, ağırbaşlılıklardan azade, sormak isterim: Aniden, mesnetsiz başlayan ve yanakları sızlatana, karnı ağrıtana, takatsiz bırakana kadar çoğalan; ille de derste ve ille de öğretmenin öfkesine karşı patlatılan o denetimsiz, arkadaşlarının yüzüne baktıkça artan kahkahayı; “şimdi hemen sınıftan çıkın, gülmeniz bittiğinde dönün” sesine itaat edilip mekan terk edildiğinde bıçakla kesilmiş gibi bittiği halde, sınıfa dönüldüğünde, öncekinin misliyle geri gelen o şeyi, ne yani hiç mi özlemediniz?
Kanımca ilkokul beşinci sınıfta İntibah'ı, Mai ve Siyah'ı (Mavi değil Mai o derece eski basım yani), Aşk-ı Memnu'yu, kaya ağırlığındaki Osmanlıca sözlüklerle okuyan, ilerleyen yıllarda Mevdudi, Seyyit Kutup, Ali Şeriati, Hasan El Benna'yla Frankfurt Okulu'nu harmanlayarak edindiği fikirlerle birgün dünyayı değiştireceğine ahdeden, hayatı ve zamanı ciddiye alan çocuklar için bile zevzeklik hakkı bakidir.
Ama bu zevzeklik pınarına ancak üniversiteye başladığında Yeni Şafak'ın verdiği mizah eki olan Ustura'yla ulaşabiliyor ve Ustura'nın son sayısıyla yeniden kuraklığa mahkum oluyorsa yüksek idealleri olan genç kişi, ortada “ciddi” bir sorun var demektir.
Nitekim elimizde tecrübelere dayanan, mizahsız düşüncenin peynirsiz kahvaltıya benzeyeceği; mizahın dünyanın gidişatına itiraz gönderen damarının inanca katık edilebileceği, mizahın inancı rehabilite etmek, beslemek gibi bir işlevinin de bulunduğu ve yine mizahın zekanın bünyeden çıkışı için tek yol olduğu gibi “ciddi ve rasyonel” veriler mevcuttur.
Evet hepimiz, “gülmeden, otoriteyle alay etmeden, otoriteyle alay ettiği için azar işitmeden büyüyen uslu çocuklar insanlığa hayır getirmez” klişesinde birleşiriz, ama “bizim mahalle” olarak mizahı yetişkinler için hep hafifmeşrep buluruz, o yüzden mizah serüvenimiz Ustura'yla başlamış, Fit'le sona erer.
Hem gülme ve mizah işini “münasebetsizlik, hoppalık”, en hafifinden “gevezelik” tevil edenler, güçle, parayla, destek toplamakla ya da baskı yapmakla yeryüzünün devasa dalaverelerini en fazla sarsabileceklerini, oysa gülmenin bir darbede paramparça edici bir tabiatı olduğunu bilmez mi? Davayı dert eden kaldıysa bile yani, buyrun size dava…
Değilse eğer, mizahın belaltı olmayanına, dini ve kültürel değerlere sataşmadan espri yapabilenine, muhatabını incitmeden, işi hakarete vardırmadan hicvedebilenine, vatandaşın estetik ve inanç anlayışına köylülük atfetmeyenine ve bu atıf üzerinden dalga geçmeyenine ihtiyacımız yok mu sizce?
Asım Gültekin'in Cafcaf dergisi için destek talebi ulaştığında; aklıma bunlar üşüştü. Güldürmek için yazılmış, çizilmiş “görünen” kimi şeylere “hoşgörü” istihkakının tamamını hasretmemizi bekleyen; erkekleri, görgüsüz, kıllı ayılar, kadınları fettan seksi sarışın ya da örtülü, yaşlı, cahil teyzeler olarak resmetme anlayışına “mizah” süsü vererek kimlik bunalımına meşruluk talep etme işinin bunca tavan yaptığı bir zamanda da, iyi geldi doğrusu bu çağrı.
Açık yüreklilikle haftalık olarak çıkması planlanan dergiye finansman bulunamadığı için; potansiyel okurdan abonelik sözü istediklerini belirten Gültekin; 40 bin “söz”e ulaşılırsa, derginin bu ayın 10'undan itibaren çıkmaya başlayacağını müjdeliyor.
Fiyat da öyle astronomik değil; çiğdem çekirdek parası; 6 aylık abonelik 20, yıllık ise 40 lira. Söylenene göre müstakbel dergi; “Namazımı da kılar, karikatürümü de çizerim” diyen mizahçıları da barındıracak ama namaz faktörü kötü espriyi, kötü mizahı temize çeken bir ayrıcalık sebebi de olmayacak. Tam ihtiyacımız olan şey yani.
Daha ne isteriz, haydi destekleyelim.
Bilgi için;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder