Salih Memecan "Darbecilerin Yanında Olmayı Muhalefet Sayanlara Yuh Olsun!"
22 Haziran 2008, Pazar
Hafta başında Vatan Gazetesi birinci sayfasında Salih Memecan'a soruyor:
"Limon ve Zeytin'i ne zaman türbana sokacaksın?"
Sebep?
Memecan'ın Babalar Günü karikatüründe Tayyip Erdoğan'a hediye veren çocukların türbanla çizilmiş olması.
Allah Allah dedim kendi kendime.
Başbakan'ın kızları başlarını açtı da benim mi haberim olmadı?
Baktım haberde, Salih'in AK Parti milletvekili olan eşinden dolayı birtakım işler aldığını da söylüyorlar. "Ne oluyor Salih?" dedim, "anlat bakalım şu işin aslını." Neler söylediğini, kategorize edilmekten nasıl mustarip olduğunu okuyacaksınız. Memecan'ı çok zeki, çok sevimli, içinde adalet terazisi olan şahane biri olarak gördüğümü söylemek zorundayım. Karısının AK Parti milletvekili olmasından bana ne? Onun çizgileri günümün güzel geçmesini sağlıyor. Bu da böyle biline.
Tahmin ediyorum anlamadılar onu. Tayyip Bey'e hediye veren çocukların ikisi kız, biri erkek. Ben bir tek Bilal'i biliyordum. Meğer iki oğlu varmış. İki kız bir oğlan, babalarına Babalar Günü hediyesi olarak parti veriyorlar. Hani eskisi kapanırsa yerine yenisini koyabilsin diye. Kız çocuklarını da haliyle kendi kızları gibi örtülü çizdim. Fakat birkaç arkadaşım, "Kızları çok küçük çizmişsin. Onun için çocuk zannediliyor." dedi. Karikatürde çocuğu küçük, babayı büyük çizersin. Ona bakarsan Tayyip Bey'i de kovboy gibi çizmişim. Kulaklarını, burnunu filan büyük çizmişim. Karikatür bu. Olur böyle şeyler.
Vatan Gazetesi ne yapmak istedi bu haberle?
Onlar beni kategorize etmek derdinde. "Salih Memecan'ın karısı AK Parti'den milletvekili oldu. Onun için mecburen Salih de kızları türbanlı çizmeye başladı" filan demek istiyorlar herhalde. Ama aynı karikatürün öbür karelerindeki kız çocuklarını türbansız çizmişim. Üstelik sarışınlar da.
AKP iktidarı ile birlikte çizgilerindeki muhalif tavrı değiştirdin mi sen?
Çizgilerimdeki tavır benim doğal gelişimim içinde gelişmiştir. Ben hep aynı doğrultuda çizip duruyorum. Benim muhafazakâr bir geçmişim yok. Beni eleştirenlerle aynı ortamlarda bulunmama, aynı okullara gitmemize rağmen benim farklı düşünmemi sağlayan şey Amerika'da geçirdiğim zamanlar olsa gerek, Amerikan toplumunun geçirdiği özgürlükler, insan hakları tecrübelerini daha iyi kavramış olmam olabilir.
Peki ya AK Parti yakınlığın nedeniyle aldığın iddia edilen işler? THY'ye birtakım afişler yaptın mesela.
THY'ye yaptığım afişler için 30 bin dolar aldığımı yazmışlar. Ben tanesine bin beş yüz dolardan dokuz tanesine toplam 13 bin 500 dolar aldım. Meclis'e yaptığım işe gelince Meclis'ten arayıp "23 Nisan'da dağıtılmak üzere çocuklara cumhuriyeti, 23 Nisan'ı, Meclis'i anlatan bir kitap projemiz var. Siz yapar mısınız, ama para vermeyeceğiz." dediler.
Nursuna milletvekili miydi o zaman?
Hayır hayır. Üç sene önce filan oldu. THY işi de Nursuna milletvekili olmadan başladı, sonra devam etti. Benim bütün bu işleri eşimden dolayı aldığımı söylemek benim yıllarca yaptığım karikatüristliğime hakaret olur valla. Yıllarca Dünya Ekonomik Forumu beni Davos'a çağırdı. Orada dünya liderlerine karikatürlerle sunumlar yaptım... O zaman da karım milletvekili değildi. Yani Amerika'ya çağırdılar. Amerika Radyo Televizyon Müzesi'nde konuşma yaptırdılar. O zaman da karım milletvekili değildi. Belki de iyi karikatür çiziyor olabilirim. Sebebi budur belki de!
Meclis'ten ne kadar para aldın?
Meclis'ten para vermediler. Ben onlara incecik bir çocuk kitabı hazırladım. Limon Zeytin çizimleri vardı içinde. Benim kitaplarım 23 Nisan nedeniyle Meclis'i gezmeye giden çocuklara dağıtılacaktı. Tabii onlar işe para harcamışlardır. Bastırdılar, renk ayrımı yapıldı. Matbaada kâğıt parası, vs. Ama onları ben bilmiyorum. Bir de "Meclis'in örtülü ödeneğinden ödendi" diyorlar gazetenin haberinde. Meclis'in örtülü ödeneği yok.
Okullar?
Yazlıktaydım. Hüseyin Çelik aradı. "Şiddete karşı bir kampanya yapıyoruz. Çocuklara okul kitapları için kaplama kağıdı dağıtacağız. Üstünde de şiddete karşı karikatürler olsa, hani mesaj vermek istiyoruz. Sen çizer misin?" dedi. Ben de "Çizerim" dedim. "Ama para yok" dedi. Ben de eski çizdiklerimden şiddetle ilgili olanları seçtim. Aralarına yenilerini de koydum. Onları bastırıp dağıttılar.
Beni kategorize etmek istiyorlar dedin. Neden yapsınlar böyle bir şeyi?
Galiba onlar gibi düşünmüyorum diye. Demeye getiriyorlar ki "normalde benim böyle abuk sabuk bir dünya görüşümün olmaması lazım. Bunu herhalde para karşılığı, menfaat karşılığı yapıyorumdur." Ama bunun böyle olmadığını biliyorlar. Çünkü bunlar benimle çalışmış insanlar. Çalışmanın ötesinde sıkı arkadaşlık yaptık. Ne yapıp ne yapamayacağımı bilirler. Asıl yapmak istedikleri benim üzerimden karımı veya karımın partisindeki diğer liderleri vurmak herhalde.
Nursuna nasıl etkileniyor bütün bu eleştirilerden?
Hiç etkilenmiyor. Nursuna daha gerçekçi. "Aman ne takıyorsun, istediğin gibi çiz" diyor. Eleştirilerin bazılarına bakıyorsun işi şuna getiriyorlar. Ben karımı milletvekili yapmak için çizdim! Ve hiçbir özelliği olmayan Nursuna Memecan da milletvekili seçilmiş oldu. Nursuna, Robert Koleji mezunu. Boğaziçi'nden endüstri mühendisi. Amerika'dan işletme mastırı olan birisi. Ayrıca çok başarılı işler yapmış, yayınevi kurmuş. Amerika'da ilk bilgisayar çıktığı zaman bilgisayar programcılığı yapıp bir sürü grafik yazılımları yazmış birisi. İyi okumuş insanlar Meclis'e girsin dedikleri zaman benim aklıma gelen en iyi örnek Nursuna. Ben karikatüristim diye Nursuna milletvekili olmadı. Ben de böyle çiziyorsam o da Nursuna milletvekili diye değil.
Peki Tayyip Erdoğan'ın hiç mi eleştirilecek yanı yok? Bugüne kadar bir tane eleştirel çizgin oldu mu?
Oluyor da ona bile anlam yüklüyorlar. Elektriğe zam yaptı hükümet. Ben de Tayyip Erdoğan'ı elinde bir ampul, çarpılmış, morarmış olarak çizdim. Buradaki yorumları da şu oldu: Abdullah Bey bana, "Böyle bir karikatür çiz de Tayyip Bey görsün gününü." demiş gibi yorumlar filan yazıldı. Yuh artık dedim. Düşünmüyorlar ki logosu ampul olan bir iktidar partisi elektriğe zam yaparsa bir karikatüristin aklına ilk bu gelir zaten.
AK Parti'yi eleştirirken daha naziksin ama.
Bir tarafta demokratik bir düzen ve siyasi iradeyi temsil eden bir grup var. Öbür tarafta ise bunu bozmaya, oyunun kurallarını değiştirmeye çalışan bir grup var. Burada gardını oyunu bozmaya çalışan tarafa karşı alıyorsun. Aksi takdirde o büyük resmi görmemiş olursun. Sen demokrasiye inandığın halde oyun, bozanları tutuyorsan o büyük ahlaksızlık olur. Çünkü demokrasi olmazsa karikatüristliğin de bir anlamı olmuyor. Muhalif olmak gerekiyor tamam da neye muhalif olduğun çok önemli. Ülkede birileri darbe yapıp, birileri de demokrasi mücadelesi verirken, darbecilerin yanında olmayı muhalefet sayanlara yuh artık.
Karikatüristin elinde hakaret gibi bir imkân olmalı mı?
Olmalı. Evet. Çünkü karikatürün tanımı bu. Karikatürist espri ile karışık olarak yapıyor bunu. Onun verdiği mesaj sizin onu nasıl algıladığınızla ilgili. Blair'e köpek diyemezsiniz. Ama köpek gibi çizersiniz. Mesela Amerikan üst mahkemesinin kararı var Hustler dergisinin sahibi Larry Flynt için. Jerry Falwell diye bir sürü takipçisi olan bir papaz var. O adamın Hustler dergisinde bir karikatürü çıkıyor. Adamı, seksüel açıdan çok iğrenç çiziyorlar. Adam mahkemeye gidiyor. Mahkemeyi kazanıyor. Sonra temyize gidiyor dava. Üst mahkemeye kadar gidiyor. Ve sonunda üst mahkeme kararı veriyor: "Bu bir karikatürdür. Karikatürde hakaret unsurunu kaldırırsak, karikatürün varlığını tehlikeye atarız. Kimse karikatür yapamayabilir. Dolayısıyla karikatürde bu işi biz hoş görmeliyiz" deniyor.
Karikatürün hakaret hakkını savundun ama ya Peygamberimiz'e yapılanlar?
Yasal olarak o da serbest olmalı. Ama bu demek değil ki yasak değil diye böyle şeyler yayınlanabilmeli. Yayınlamak ahlaki değil tabii. Amerika'da mesela zencileri veya başka azınlıkları aşağılayan karikatürlere rastlayamazsınız. Yasak olduğundan değil, ama hiçbir editör böyle bir şeyi yayınlamayı ahlaki bulmaz. Bunun için editörlük diye bir meslek var. Bırakın gazeteleri okul gazetesinde bile zenciyi patlak dudaklı, kıvırcık saçlı çizemezsiniz. Danimarka'daki olay editör hatası. Tabii sen eğer Müslümanları kızdırmak, provoke etmek istiyorsan o başka.
İşi son dakikada teslim ederim!
Ancak dead line'ım gelince yapabiliyorum. Hep son dakikada. Öğleden sonra saat üç gibi başlıyorum. Altı buçukta işim bitiyor. Bu arada biri televizyona, ikisi gazeteye üç tane karikatür yapıyorum. Önce Bizimcity'nin konusunu hazırlıyorum. Eğer erken bulmuşsam fikri, dörde kadar yine kahve içiyorum. Arkadaşlarla konuşuyorum. Dörtte tekrar düşünmeye başlıyorum. Bu sefer Limon ve Zeytin'i çiziyorum. Biliyorum ki beşe kadar çizeceğim ben bunları. Kaçış yok. Beşe on kala oturup onu çiziyorum. Beşte gazetenin birinci sayfasının stresini yaşamaya başlıyorum.
Heyecanlanıyor musun?
Birileri ile konuşurken hep kafamın arkasında oluyor. O anlarda, o saat dilimi içerisinde benim odama birisi gelip bir şey söylediğinde boş boş bakabiliyorum. Yahut da koridorda birisine rastladığım zaman tanımadım zannediyor. Selam vermemiş oluyorum. Çünkü o an ben başka bir dünyaya geçmiş oluyorum. Saat beş buçuğa kadar şu da olabilir, bu da olabilir. Ona şuradan bağlayayım buna buradan bağlayayım. Böyle bir mühendislik projesi gibi birkaç konu buluyorsun. Ondan sonra bire indiriyorsun. O konu ile ilgili ne espriler olabilir. Böyle mekanik bir şeyi var. Formül gibi. Ondan sonra o konuda bayağı böyle oturup kafanı masaya koyuyorsun. O arada mesela birkaç kere oldu bu. Kapı açılıp "Pardon Salih Bey uyuyor muydunuz?" diye, hâlbuki çalışmamın en yoğun olduğu an bu an. Ondan sonra son dakikada geliyor fikir. Mesela Aktüel dergisinin deadline'ı cumartesi sabahı saat üç. Bir keresinde de şu karikatürü saat iki buçukta yap da yolla! Asla. Üçte çıkıyor mutlaka. Son dakikaya kadar bekliyorum.
Tayyip Bey'in karikatüristlere dava açması büyük hata!
Tayyip Bey'in karikatüristlere dava açması çok çok büyük bir hata. Karikatür bütün dünyada alay etmek hatta hakaret etmek için yapılır. Ama sonuç olarak beğenmediğin karikatürü ciddiye almama hakkın var. Yani onu okuyan adam biliyor ki burada karikatüristin abartılı bir yorumu var. Hiçbir şekilde gerçeği yansıtma kaygısı taşımıyor. Dolayısıyla saçmalamış deyip geçebilirsin.
Tayyip Bey'e "dava açmanız büyük hata" dedin mi?
Evet. Nursuna milletvekili değildi o zaman. Egemen Bağış'ı tanıyordum. 'Ya Egemen, böyle dava açıyorsunuz. Çok yanlış oluyor bu.' dedim. 'Bunu Tayyip Bey'e sen söylemek istersin herhalde.' dedi. 'Salih Memecan'ın söyleyecek bir şeyi var.' dedi. New York'ta oldu bu. Fikrimi söyledim. 'Karikatüriste Amerika'da dava açılamıyor.' dedim. O da bu konuda 'Daha titiz davranırız' dedi.
Dedi ama sonra bir daha açtı.
Evet, açtı. Bir keresinde avukatlarından biri aradı beni. 'Şöyle bir karikatüre dava açmayı düşünüyoruz da Tayyip Bey size bir danışmamızı istedi' dedi. Benimle konuştuktan sonra açmadı. Daha sonra bir iki dava açtı ama başka karikatüristlere. Sorsalardı onlara da açmamalarını önerirdim.
Kaynak:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder