24 Ağustos 2008

Levent Elpen'den Tan Oral'a, Çizgi Film ve Çizgi Filmciler Derneği Hakkinda İtiraz!


Levent Elpen'den Tan Oral'a, Çizgi Film ve Çizgi Filmciler Derneği Hakkinda İtiraz!

Leven Elpen
Karikatür Haber Blog'unda yer alan, Tan Oral ile animasyon üzerine yapılan söyleşide, bazı önemli hatalar tespit etmek mümkün.
(İlgili haber için TIKLAYINIZ)

Yalnız, animasyon ve hele "animasyon sektörü" söz konusu olunca, Tan Oral'ın neden ilk olarak akla geldiğini anlamak, mümkün değil. Birincisi, Türkiye'de olmayan bir sektör üzerine ne dense, boş. İkincisi, Tan Oral, deneysel bazı kısa animasyonları olması dışında, "sektör" ile yani ticarî (metraj) çizgi filmler konusunda bir otorite değil ki... Hayatında yaptığı metraj belki on, belki yirmi dakikayı bile bulmayan ve yapımlarının hemen hepsi, deneysel türe ait bulunan biri hakkında, sırf adında "çizgi" var diye çizgi film üzerine konuşmak ve bir takım çıkarsamalarda bulunmak, doğru değil.

Bu tip röportajların, Tan Oral'ın Cumhuriyet'ten ayrılma biçimi ile popüler olması yüzünden ikide bir gündeme geleceği, belli. Dolayısıyla, şu anda doğruların bilinmesi ve ortaya çıkarılması, çok önemli. Hani derler ya, "itirazı olan ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun!"

Yüksel Ünsal'ın ABD'de kaybolduğu söylenen Nasreddin Hoca filmi ile ilgili bugüne kadar her kafadan bir ses çıktı. Çelişkili bilgiler aldık. Fakat 6 Haziran'da Bilgi Üniversitesi'nde Sayın Ekrem Borazan'ın eski Türk çizgi filmleri ile ilgili sunumunda gördük ki, bu film, gerçekten yapılmış. Sanırım Turgut Çeviker'in arşivinde, bu film de var. Sunum ve film gösterisinden cep telefonu kamerası ile kaydettiğim görüntüleri, bir sonraki postada, sizlerle paylaşacağım. Eğer Ekrem Bey veya Turgut Çeviker, bizlere bu eski Türk çizgi filmleri ile ilgili arşiv çalışmasına giriştiğimizde yardımcı olurlarsa, kuracağımız "animatek"de bu gibi eski filmleri gösterir ve Türk çizgi film tarihinin, hiç de bildiğimiz gibi olmadığını, anlarız.

Naısreddin Hoca ile Oğuz Aral'ın Koca Yusuf'u arasında neredeyse onbeş-onaltı yıl fark var. Bu arada, röportajda, yapılan reklam filmlerinden, şöyle bir üstünkörü söz edilmiş. 1960 ile 1966 arası, Türk çizgi film tarihinin, en önemli gelişim evresi. Bu tarihler arasında ne olduğunu anlamayan, Türkiye'de çizgi film "sektörü"nde şöyle oldu, böyle oldu, diyebilir mi?

"Sonraki yıllarda bu ekibin yetiştirdiği ikinci bir kuşak çıkmadı"... İşte can alıcı cümle. Bu ekibin yetiştirdiği ikinci bir kuşak çıkmadı, çünkü o ikinci kuşak, kendi kendini yetiştirdi. Kendilerinden, bildiklerini sır gibi saklayan bu ustalarına inat, ikinci kuşak, onları kat kat geçti. Animasyonun, hızla ilerleyen teknolojisini sanat birikimleriyle birleştirdi ve ticarî çalışmaların önünü açtı. Gerçek uzun metraj animasyonlar, ilk kez, ikinci kuşak zamanında yapıldı. Birinci kuşağın, karikatür sınırları içine hapsettiği, ille de kısa esprilerden oluşan, ticarî açılıma kuşkuyla bakan "canlı karikatür" demirperdesini, ikinci kuşak yıktı. Elbette, bu ustalara göre, ikinci kuşak olmayacak. Çünkü, onlar yetiştirmedi. Yetiştiremezdi de zaten.

Heyhat! Şu an, hepimizi geçen bir üçüncü, hatta dördüncü kuşak yetişiyor. Fakat Serez Çarşısı gibi, bu eski ustalar, sağır ve dilsiz. Kendilerinden sonra, tufan ya, yetişmiş hiç bir çizgi filmci kuşağı yok. Dahası, popüler olmuş bu eski ustaları dikkate alan bürokratik, medyatik ve siyasî çevreler de, durumu böyle biliyor ve Türkiye'de animasyon namına hemen hiç bir şeyin olmadığını zannediyor. Animasyona verdikleri zarar, neredeyse felâket derecesinde. Durum, bir türlü liderlik koltuğundan inmek bilmeyen eski politikacıların halini andırıyor, nedense...

Tekin Özertem, proje istemiş ve hiç kimse, proje götürmemiş. İyi de, kimsenin bundan haberi yoksa, nasıl proje gitsin ki... Kime ne aktardı acaba Tan Oral, merak ettim şimdi...
Yıllardır, çizgi film projelerimi hayata geçirmek için çırpınıyorum. En başta, benim gibi girişimcileri ciddiye almayanlar, bu durumdan utanmalıdır. İkinci olarak, eğer Türkiye'de biz çizgi filmcilere, "Gelin, projelerinizi getirin, her türlü desteği vereceğiz" diyen biri çıktıysa, inanın, şapkamı yiyeceğim.

1992 ve 1993'de Kültür Bakanlığı'nın tanıdık eş dosta ulufe gibi dağıttığı çizgi film projelerinden kimler nasiplendi acaba, kendileri iyi bilir, bir eski "sosyal demokrat" olarak...
"Ayrıca bütün derneklerin başına gelen, çizgi filmcilerin de başına geldi ve iç çekişmelerden dernek battı."

Hoppala... 68 kişi hangi derneğe üye şimdi? Çizgi Filmciler Derneği nerede batmış, Karadeniz'de mi?

Ama doğru olan bir şey var. Bu dernek, gerçekte çok da faal bir dernek değil. Bunun sebebi ise benim gibi, diğer 67 üye olmasa gerek. Zamanında, Kültür Bakanlığı ulufelerinden pay kapmak için birbirine giren, derneği bu amaç için kullanmaya kalkan kim ise, onlardır. Bu çekişmeden zırnık kadar bir kazancı olmayan ve her türlü çekişmenin dışında kalmaya özen göstermiş benim gibi "beşinci kuşak" animatörler, şimdi onların bize miras bıraktığı bütün bu yozlaşmışlık ve çöplük içinde, derneği yeniden yaşatmaya, daha da ileri giderek meslek birliği oluşturmaya çalışıyoruz ve asla, bu eski ustaların yardımını yanımızda göremiyoruz. Çünkü onların böyle, bir araya gelme, mesleğin geleceğini düşünme, örgütlenme gibi dertleri yok. Varsa, yoksa, hâlâ birbirlerini yesinler: "Sen şu kadarlık proje aldın bakanlıktan, ben bu kadarlık aldım" kayıkçı kavgasını yürütsünler. 1995 kongresinde olduğu gibi...

"Türk çizgi filmi" lafı, acaba kimler yüzünden bu kadar ayağa düşürüldü, neredeyse ağır hakaret halini aldı, acaba kimlerin yüzünden?

Kültür Bakanlığı'nın çizgi film ile ilgili politikası, zamanında oluşturulmadıysa, bunda kimlerin suçu vardır? Hiç bir şeyden haberi olmayan dernek üyelerinin mi, yoksa, kendilerinden sonra hiç animatör yetişmediğine inanan eski ustaların mı?

Bunları sadece Tan Oral'a sormuyorum, bütün eski kuşaktan kalan ustalara, hepsine soruyorum ve bugünler için neler yaptıklarını, bu işe gönül vermiş gençlerin heba olmaması için neler yaptıklarını, bir bir açıklamalarını istiyorum. Biliyorum ki, kimse buna yanaşmayacak.

Ve sanki bizler için çok şey yapmışlar gibi, bir de üstüne Walt Disney'i taklit etmeye çalıştığımızı söylemesinler! Çok ayıp oluyor. Walt Disney'i taklit eden yok, ayrıca. Disney stüdyolarında çalışmış Türk animatörler bile etmiyor. Tan Oral ve bize katkı yapmamış eskiler, "sektörü" anca bu kadar biliyor.

Levent Elpen

Tan Oral'a İtiraz / Nasreddin Hoca Çizgi filmi-1950

1950 yapımı Nasreddin hoca çizgi filmi gösterisinden kaydedilen görüntüleri izleyebilirsiniz.
Sayın Ekrem Borazan'ın 6 Haziran 2008 tarihinde, Bilgi Üniversitesikonferans salonunda gerçekleştiridği, eski Türk çizgi filmleri ile ilgilisunumu ve söyleşisinde, cep telefonu kamerası ile kaydettiğim, 1950 tarihli,Yüksel Ünsal'ın ünlü Nasreddin Hoca filminden görüntüler,
adresinde izlenebilir. Görüntülerin aslını, daha sonra ilgili kişilerle görüşme yaparak, birgösteri ile sunmayı düşünüyoruz.

Tan Oral'a, özellikle Çizgi Filmciler Derneği'nin batmadığına ilişkin itiraz yazım, dernek web sitemizde,
adresinde yayınlanmaktadır.

Tan Oral'ın animasyon dünyasında yeri yoktur demek, yanlıştır. Fakat, uzunmetraj çalışması olmadan, sonraki kuşağın yaptığı işleri hiç anlamadan ve enönemlisi, animasyonun sinema yanını kavramadan, animasyon konusunda, tamamen karikatür cephesinden yaklaşan eleştirilerle ahkâm kesilmesi, Türkiye'de çizgi film projeleri üretmeye çalışan bir avuç insana zarar vermektedir.Vurgulamak istediğimiz, budur.

Ayrıca, bulundukları eski siyasî zeminlerden çıkıp, şimdi transfer oldukları medyaya ait konforlu odalarda, "Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahmançelebi derler" misali izzet ve ikram gördüklerini zannedenlerin ahval ve şeraiti hakkında, daha geniş bir değerlendirme, çizgi film ve karikatür gruplarında yapılacaktır.

Levent Elpen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder